Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım’ın “Işıklarımız yanıyor” paylaşımı, istifa çağrılarıyla karşılandı.
Haklı bir çağrı bu.
Zira bu ifade, bir dönemin, darbe veya ‘sivil yönetime ayar’ toplantısı anlamında “Genelkurmay’ın ışıkları yanıyor” manşetlerinden gelir.
Yoruma açık değildir.
Gerekçesi, mesajı, ardındaki niyet ve benzeri başka senaryolardan bağımsız olarak; bu ifadenin kullanılması bile hem AYM üyesi hem de kurumsal olarak AYM’nin sırtında ‘yük’tür.
Bu yükü ne üyenin ne AYM’nin taşımasını beklemiyorum.
AKŞAM Ankara Haber Müdürü Lütfi Kaplan, tweet’in atıldığı andan itibaren neler olup bittiğini araştırdı, ayrıntılarını yazdı.
Akşam saatlerinde, Başkanlık özel kaleminden üyelere “yarın saat 14:00’te ‘gündemsiz ama gündemdeki konulara dair’ toplantı” daveti yapıldı.
Yıldırım’ın mesajı muhtemelen buna dayalı, ‘yarın göreceksiniz’ iması içeriyordu.
Ancak o saatte AYM binasında toplantı yoktu.
Üyeler de tweet’e şaşırmış ve kızmışlardı.
Ertesi gün toplantı yapıldı;
Üyeler Yıldırım’a -benim deyimimle- ‘hangi akla hizmet’ diye sordular.
Yıldırım, yanlış yorumlamaya müsait bir paylaşım yaptığını kabul ettiğini ve özür dilediğini beyan etti.
Üyeler, “AYM kararına direnen mahkemeyi konuşacakken, şimdi neyi konuşuyoruz” diye sitem etti.
Mahkemenin AYM’ye direnmesine dair uzun bir açıklama yapılması tartışıldı, ancak ‘iklim bozuldu’ gerekçesiyle vazgeçildi; açıklama Başkan Zühtü Arslan’ın inisiyatifine bırakıldı.
Bazı üyeler, AYM içinde idari inceleme başlatılmasını istediyse de kabul görmedi.
Zira inceleme sonucu Yıldırım sorumlu bulunursa, soruşturmaya ve 3’te 2 çoğunlukla ‘görevden el çektirme’ ile sonuçlanabilirdi.
Buna rağmen Engin Yıldırım’ın, bundan sonra her kararının, her şerhinin, her tweetinin, konuşmasının; hatta AYM’nin her kararının tartışılacağı bir süreci taşımasını beklemiyorum.
Şimdiden eski kararları tartışılmaya başlandı bile.
Anayasa Mahkemesi de böylesi bir tartışma sürecinin içinde olmak istemez.
DANTE’YE EVET AMA…
Basın İlan Kurumu eski genel müdürü dostumuz Yakup Karaca bir doktora tezi gönderdi.
Dr. Anastasiya Uçar’ın 2019 tarihli çalışması.
Başlığı şu: “Dante’nin İlâhî Komedya’sında Ebü’l-‘Alâ el-Ma’arrî’nin İzleri”
Kafayı yormadan, “Batılılar ne ürettiyse Müslümanlardan çalmışlar” diyenlerin ürettiği bir bataklık var, her şeyi çürütüyor, değersizleştiriyor.
Bu çalışma, o bataklığı kurutacak kadar parlak.
Çalışmayı özetleyemem, internetten okunabilir.
Her satırı bilgi ve alıntıyla örülü ama yormayan bir dili var Uçar’ın.
Haddim olmasa da tebrik ve teşekkür ederim.
Suriyeli filozof ve şair Ebu’l-‘Alâ el-Ma’arrî, 973’te bugünkü Halep’le Humus arasında bulunan Maarretünnu‘mân’da doğmuş; 1057’de vefat etmiş.
TDV İslam Ansiklopedisi’nde hayatına dair teferruatlı bir makale okudum.
‘Aykırı’ ve ‘muhalif’ bir şair, hatta filozofmuş.
Edebi değeri kabul edilen ve manevi dünyalara hayali yolculuğu içeren metinleri, “Risâletü’l-Gufrân” adlı eserinde toplamış 1033’te.
İtalyan dilinin kurucusu sayılan şair Dante Alighieri, 233 yıl sonra doğmuş.
Bu tezi önemsedim, çünkü biz Müslümanlar, şiiri, edebiyatı, gizemi, hayal dünyasını, felsefeyi, bilimi, tarihi, siyaseti, devleti; hatta İslam’ı bile ‘Batılı’ kaynaklardan veya Batılı kaynaklara atıfla öğreniyoruz.
Allah’tan tamamen değil.
Ama ağırlıkla...
O yüzden, iki lafımızdan biri ‘ahlak’ iken; Descartes, Hobbes, Leibniz, Flaubert, Kant ‘okutturduğumuz’ kadar Maverdi, Ebu Bekir Razi, Kınalızade, Gazzali, Farabi, İbni Sina’ya aşina kılmıyoruz gençlerimizi.
Çocuklarımıza da hâlâ Daniel Defoe’nun Robinson Crusoe’sini okutturmaya devam ediyoruz; İbn Tufeyl’in Hayy ibn Yakzan’ını not düşmeden!..
Mevzu çok uzun...
AVUSTURYA MUHALEFETİ UYANDI
Avusturya’da Başbakan Sebastian Kurz’un Halk Partisi (ÖVP) ve aşırı sağcı Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) oluşturulduğu hükümetin ‘Türk alerjisi’, iç politikada da nihayet tepkilere neden olmuş.
Ana muhalefet Sosyal Demokrat Parti lideri Pamela R. Wagner, Avusturya Federal Meclisi’nde “Avusturya çok taraflılıktan uzaklaştı” demiş. SDP milletvekili Jörg Leichtfried daha açık konuşmuş; “hükümetin saldırgan tarafların yanında yer aldığını, Doğu Akdeniz geriliminde de Yunanistan yanlısı davrandığını ve Dağlık Karabağ meselesinde ara buluculuk şansını kaybettiğini” söylemiş.
Daha önce eski Cumhurbaşkanı Heinz Fischer de, Kurz hükümetini sağ popülist bir hükümet olarak nitelemişti.
Fransa’da da aynı tutumu sergileyen Cumhurbaşkanı Macron’a yönelik benzer tepkiler yükseliyor.
AKŞAM’ın, Kurz ve Macron’un ‘Türk’ hasetiyle giriştikleri kumpasları ‘fikri takip’le okurlarına aktaran manşetlerindeki isabet de kanıtlanmış oldu.
Tamam, Türkiye sevdalısı olmasalar da, iki ülkede de sağduyunun sesini duymak güzel.