YÖK, Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Hüseyin Bağ’ı, öğretmen eşini ‘kişiye özel şartname’ ile üniversitede öğretim üyesi yapma girişimi nedeniyle görevden uzaklaştırdı.
Rektör, eşini önce İslami İlimler Enstitüsü Sekreteri olarak atamış, tepkiler gelince istifa ettirmişti.
Arkasından son atama gelince YÖK gereğini yaptı.
İsabetli bir karar.
Tanıyanlara sordum;
Bağ hakkında olumsuz konuşmadılar.
ODTÜ mezunuymuş.
Olaya konu olan eşi Derya Bağ da ODTÜ’de okurken başörtüsü yüzünden ayrılmak zorunda kalmış, öğrenimine başka okullarda devam etmiş.
Yetkinliği konusunda da olumsuz görüş almadım.
Yani başka şartlarda, örneğin başka bir üniversitede standart bir şartnameyle açılmış benzer bir kadroya başvurduğunda pekala tercih edilebilir bir özgeçmişe sahip.
Olayın ‘ama’sı şu;
İşe alımı eşiniz yapıyor, şartnameyi de size özel hazırlatıyorsa, bu olmaz!
En azından bu kez olmadı...
İyi de oldu.
Terör örgütü FETÖ yapılanmasıyla mücadele etmek ve 18 Şubat sürecinde mağdur edilmiş olmak da, böylesi bir yola tevessül etmemeyi gerektirirdi.
28 Şubat süreci ve sonrasında, başörtülü olduğu gerekçesiyle sınavlara alınmayan, okuldan atılan, geri dönen ve 4 yıllık okullarını 6-8 yılda bitiren, bu sürede çoluk çocuğa karışan, kendine ‘kamu kadrosu’ dışında hayatlar kuran kadınlar da tanıyorum.
Önemli bir kısmı sonradan imkan verilmesine rağmen kamuda kadro kabul etmediler.
“Bizim mücadelemiz, direnişimiz değerlerimize ve hayat tarzımıza yönelik baskıların kalkması içindi, kadro almak için değil. Bugün genç kızlarımızın önünde engel yok, akademisyen, polis, asker, yargıç, savcı, kaymakam, vali, milletvekili, bakan oluyorlar. Bizim açımızdan maksat hasıl oldu” dediler.
Üstelik birçoğunun nitelik ve yeteneklerine uygun bir işe ihtiyacı olduğu halde...
Ve birçoğunun nitelik ve yeteneklerine de devletin ihtiyacı olduğu halde...
Birçok rektör veya atama yetkisine sahip bürokratın benzer durumda olduğundan söz edilebilir.
Evet, birçok üniversitede, belediyede, farklı kamu kurumlarında eşler, çocuklar aynı birimlerde görev yapıyor.
Müdür-öğretmen, başhekim-doktor örneklerini muhtemelen hepimiz görmüşüzdür.
Üniversite arkadaşıyla evlenen, bilimsel kariyerlerini birlikte yürüten eşlerin başarılarıyla benzer görevlere getirilmesine kim ne diyebilir?
Örneğin en büyük üniversitelerimizden birinin rektörünün, dünya tıp literatürüne girmiş bilim insanı eşini, aynı üniversitede çok önemli bir görevde olduğu için kınayacak mıyız?
‘zaman’ına, ‘yöntem’ine, ‘liyakat’ına bakmayacak mıyız?
Netice;
YÖK emsal bir karar aldı.
Henüz göze batmamış benzer örnekler varsa, bunlar da araştırılmalı.
Kişiye özel şartname ile hem hak edenlerin hakkının yenmesi;
Hem de bu kişilerin böylesi bir atama ile ‘aşağılanması’ önlenmiş olur.
Toptancılıkla ‘aa bakın, filancının eşi, yakını da şurada’ demeden önce bir kez daha düşünmek ahlaki olandır.
İNCE PAZARLIK
Siyasi tarihimiz, ana gövdeden ‘liderlik kavgası’ nedeniyle kopanların mutlu sonla bitmeyen hikayeleriyle dolu.
Muharrem İnce, bunu gayet iyi bildiğinden, ‘yeni parti’den çok ‘hareket’ten söz ediyor.
Parti politikalarında ‘revizyon’ itirazıyla yeni parti kurulmaz.
‘Hareket’ ise parti içinde güç kazanmanın en etkili yoludur.
Bu yöntem bana İnce’nin Genel Merkez ile ‘pazarlık’ süreci başlatmak istediğini düşündürüyor.
Karşılıklı olarak birbirlerini ‘iskandil’ ediyorlar.
Öte yandan;
Optimar Araştırma’nın Temmuz 2007’de yaptığı bir araştırmada ‘yeni bir parti kurulmasına ihtiyaç var mı’ sorusuna verilen cevapları hatırlamak da gerekir.
Genel olarak ‘evet’ diyenlerin oranı 27.8 çıkarken ve bu oran AK Parti seçmeninde yüzde 11 gibi düşük seyrederken, CHP’de yüzde 39’u, MHP seçmeninin yüzde 30,1’i HDP seçmeninin yüzde 32.7’yi buluyordu.
O yılın Ekim’inde İyi Parti (İP) kuruldu, Haziran 2018 milletvekili seçiminde ağırlıkla CHP ve MHP’den olmak üzere yüzde 10 oy aldı.
İttifak nedeniyle parti seçeneğinin artması da yeni parti talebini bir ölçüde karşıladı. Optimar Başkanı Hilmi Daşdemir, yarın bu soruyu da soracakları yeni bir araştırmaya başlayacaklarını söyledi bana.
Bakalım ittifaklar yeni parti talebini karşılamış mı; yoksa hala CHP’de böyle bir talep var mı?
CHP seçmeninde yeni parti talebi hala yüksek ise Muharrem İnce de partileşmeye yönelik bir zemin arayabilir.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
Uluslararası sözleşmeler, ulusların sorunlara karşı ortak anlayışını temsil eder. Ancak her ulusta ‘sorun’ aynı derecede sorun olmayabilir. Ya da; bazı ulusların bu soruna yönelik farklı çözümleri olabilir. Bu nedenle uygulamaları ülkeye göre değişir.
Yani Allah Kelamı değildir.
İstanbul Sözleşmesi’ni de böyle görüyorum.
Kadın haklarının güvenceye alınmasına, hatta bazı ayrıcalıklar tanımasına sanırım kimsenin itirazı yok.
Tartışma şu;
‘Üçüncü cins’ icat etme veya bunu meşrulaştırma ya da özendirme yolunu açar mı?
Evet, bu ciddi bir konudur, tartışılmalıdır. Tartışılıyor da...
Kadın hakları gösterilerek, toplum ve onun temeli olan aile yapısını tehdit edecek bir yönde ‘baskı’ unsuru olarak kullanılmasına göz yumulmaması doğru bir yaklaşımdır.
Asıl bahis budur.
Bu tartışmaya ‘haddi aşan’ bir sövgü ifadesiyle ‘fahişelik’ diye girmek, ‘bahsi diğer’dir.
Sövgünün bedelini ödemeden hesabı ‘asıl bahis’i çözüm yönünde tartışanlara ödetmeye çalışmak da yüzsüzlüktür.
ETİMOLOJİ / KELİME KÖKENİ
İskandil: Deniz derinliğinin ölçülmesi için ucuna ağırlık bağlanmış ve belli aralıklarla düğümlenmiş; yapısı gereği tırmanma amacıyla da kullanılabilen ip.
Latince ‘scandere/merdiven’ sözcüğünden türeyen ‘scandaculum/ölçek’ten İtalyanca’ya geçen ‘scandaglio’ kelimesinden denizcilik terimi olarak Türkçe’ye geçmiştir.
Fransızca ‘ölçü örneği/standart’ anlamındaki ‘échantillon’ kelimesiyle akrabadır.