Mescid-i Aksa 1338 yıllık bir yapı.
Çevresindeki tarihi kalıntılarla birlikte 2 bin 500 yıllık bir kutsal mekan.
BM tarafından Dünya Mirası sayılıyor.
Ama İsrail devleti ve işgalci çeteleri ve sözde 'fanatik Hıristiyan'ların saldırılarından hiç kurtulamadı.
1969'da yaktılar, 1980'de bombaladılar, defalarca işgal ve yıkma girişiminde bulundular.
Yıllardır cami içinde namaz kılan Müslümanlara saldırıyor, öldürüyor, duvarını, taşını, sütununu, kapısını, süslemelerini parçalayıp duruyorlar.
Ama 'medeni dünya' için sadece Suriye'deki antik tapınak kalıntılarındaki heykelin burnunu kıran DEAŞ'lılar vahşi ve vandal; sadece Batılıları öldüren DEAŞ'lılar katil!..
Tepenin üstünde Müslümanlara kurşun sıkılırken, selvi ağaçları insanlığın yüreği gibi alev alev yanarken, aşağıda, Ağlama Duvarı'nın önünde toplananlar böğürerek ve tepinerek sevinç gösterileri yapıyorlar.
İnançları, 'çalmayacaksın' ve 'öldürmeyeceksin' diyen bir dinin mensupları, çalarak ve öldürerek cennete gideceklerini sanıyor!
Ama bizzat devletleri çalmak ve öldürmek üzerine kurulmuş olduğu için bunu 'günah' sınıfından çıkarmışlar!..
Ağlama Duvarı'nın önünde sevinenler de ırkçılıklarını açığa vuruyor.
İsrail bir Musevi devleti değil, bir Yahudi devletidir.
Bir din devleti değil, bir ırk devletidir.
Dindar değil ırkçıdır...
Dini, ırkçılığını beslemek için kullanıyor.
Antik çağ Mısır'ında, Ortaçağ Avrupası'nın İspanyası'nda, Britanyası'nda, sözde 'modern' Avrupa'nın Nazi Almanyası'nda vahşice katledilen, soykırıma uğrayan, sürülenlerin torunları, bugün Filistinli Müslümanlara karşı insani ve kültürel soykırım uyguluyor; atalarının ruhlarına azap çektiriyorlar.
Üstelik bunu da soykırıma uğrayan atalarının kanlarını, küllerini istismar ederek yapıyorlar...
İsrail'i yönetenler, Ramazan'da Mescid-i Aksa'da iftar açan, namaz kılan Müslümanlara saldırmakla bir güvenlik sorununa müdahale etmiyor; zira buraya giren herkes bir kapıdan İsrail askerleri tarafından aranarak alınıyor.
Bu saldırılar her zaman siyasi hedeflidir.
İsrail sivillere saldırır, tepki olarak Gazze'den iptidai roketler atılır. Roketlerin nereye düştüğü bile belli olmaz ama arkasından İsrail füze, top ve savaş uçaklarıyla Gazze'yi bombardımana tutar, özellikle de çocukları hedef alır. Bunun doğurduğu infiali de 'Yahudi karşıtlığı/Antisemitizm' diye iç ve dış politikada arsızca kullanır.
Bugünlerde de İsrail'de hükümet kurma görüşmeleri devam ediyor. Zira son iki yılda yapılan 4. seçimde de hiçbir parti çoğunluk oyunu alamadı. Bu saldırılar, koalisyon görüşmelerini 'işgalci ve katliamcı politikalar' lehine etkileme amacını taşıyor.
ABD Başkanı Joe Biden, ülkesinde siyahi George Floyd'un beyaz polis tarafından boynuna basılarak öldürülmesine tepki verirken, "Floyd'un ölümü her şeyi değiştirdi" demişti ama bu sözler bir timsahın gözyaşları... Zira dün ABD sözcüleri, Kudüs'te ibadet edenlere saldıran, evlerini çalan İsrail'e ilişkin sorulara "Bunları İsrail hükümetine sorun" cevabı verirken, Gazze'den atılan nereye düştükleri belirsiz roketleri 'kınayarak', "İsrail'in kendini savunma ihtiyacı"ndan söz etti.
Aynı şekilde Fransa ve İngiltere de...
Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Bahreyn gibi 'Müslüman' ülkelerin liderleri, İsrail'le 'normalleşme' anlaşmaları yaparken, bunun Filistin lehine bir baskı unsuru olacağını iddia ediyordu.
Ama üç gündür sessizler...
Bir gün 'halkları' bunun hesabını soracak.
Oysa bunlar, Türkiye Suriye'de terörle mücadele ederken 'insan hakları' diye ambargolar uyguluyorlardı!
Hâlâ bu iddialarını kanıtlayacak tek bir kanıt göstermeden ambargolarına, yalan haberlerine devam ederlerken, 'canlı yayında' İsrail vahşetine sessiz kalmaktan utanç duymuyorlar!
İsrail terörüne karşı insanlığın sesini yükselten bir Türkiye var.
Türkiye kendi vatandaşları, bekası için güçlü ve zengin olmalı.
Aynı zamanda yüzünü Türkiye'ye çevirmiş insanların hukukunu korumak için...
Bu bir yük değil dini ve milli bir sorumluluk, büyük bir onurdur...