ABD'nin Demokrat Başkanı Obama yönetiminde Mart 2010'da atadığı ve 2014'te istifa eden eski Şam Büyükelçisi Robert Ford, Washington'da düşünce kuruluşu Türk Miras Vakfı'nın panelinde Suriye'deki durumu ve Suriye'deki gelişmeler yüzünden gerilen ABD-Türkiye ilişkilerini değerlendirdi.
Konuşmayı Amerika'nın Sesi sitesinde okudum.
Önce yorumumu yapayım;
Ford'un anlattıkları, ABD'nin kendi içinde de 'veri toplama, etraflıca düşünme, orta-uzun vadeli olasılıkları değerlendirme ve planlama' konusunda varsayılan yeteneklerini ortaya koyamadığını gösteriyor.
Zira Esad yönetimi ve muhalifleri konusunda gerekli istihbaratı toplayamadı, karşı politika ve strateji belirleyemedi, ülkedeki Rusya ve İran ağırlığını, iki ülkenin atabileceği adımları öngöremedi, müttefik Avrupa ülkeleri ile özellikle sınırdaki Türkiye ile birlikte çalışmanın sağlayacağı avantajları değerlendirmedi.
Üstelik, yine kendi kontrolündeki Afganistan ve Irak'tan Suriye'ye sıçrayan IŞİD/DEAŞ dalgasını göremedi, karşılayamadı.
Sonra da 'en kolay' çözüme yöneldi: Bir terör örgütüne karşı bir başka terör örgütünü kullanmak!
Sahayı görememek, doğru bilgi alamamak, karar verememek, müttefiklerle çalışmamak, ortaya çıkan sorunla 'aklına ilk gelen çözümü' ve 'elinin altında ilk bulduğu' aleti kullanmak!
Diyeceksiniz ki, 'küresel güç böyle mi yönetilir'?
Haklısınız.
Obama yönetimi yazık ki böyle bir küresel güçtü.
Öncekiler de farklı değildi.
Trump da üzerine tuz biber ekti...
Eski Şam Büyükelçisi Ford, işin içindeki isimlerden biri olarak bunları anlatmış.
Bakın, Suriye'de Esad yönetiminin raydan çıkması ve IŞİD/DEEŞ terörünün başlaması ve karşısında PKK/YPG terör örgütünün konulması hikayesinin ABD tarafında neler olmuş:
"ABD ve Türkiye 2011-14 yılları arasında Suriye krizine siyasi bir çözüm bulunması için çok yakın çalıştı. Ancak 2015'te Rusya'nın Suriye'ye müdahalesi ve IŞİD'in sahneye çıkmasıyla birlikte Washington dikkatinin Esad'tan IŞİD'e çevirdi."
"Ne yapılacağı konusunda bence uzun vadeli bir planları yoktu. PKK ile organik bağları olan, ABD'nin ve AB'nin terör listesinde bulunan bir milis grubuyla çalışmayı seçti. Bu milis grubu, IŞİD'le savaşı sahada yürütebilecek emir komuta zincirine sahipti."
"Tek odak noktası IŞİD olunca Türkiye'nin güvenlik kaygılarını umursamadılar, YPG'nin PKK bağlantısını görmezden geldiler ve IŞİD'e karşı bu örgüte ihtiyaç olduğu mesajını verdiler."
"Bu seçim Türk-Amerikan ilişkilerine aşırıcı derecede olumsuz etki yaptı. Türkler, 'ABD ile PKK sorunu konusunda aynı düşünüyoruz, o halde nasıl PKK ile çalışabiliyorlar' dediler."
"2017'de de dönemin savunma bakanı James Mattis beni Washington'a çağırdı, 'YPG ile çalışmanın uzun vadede çözüm getirmeyeceğini, Türkiye'yle ilişkilerin daha da gerileceğini, IŞİD ile savaşta yeni bir ortak bulunması gerektiğini' söyledim. Ama yönetim, IŞİD'i hızla ortadan kaldırmak için zaman olmadığını, acil adım atmak gerektiğini düşünüyordu. Bu yüzden kısa vadede yüksek kazanım elde etmek için YPG ile çalışmayı seçtiler."
"Ama bana göre uzun vadede bunun zararları daha fazlaydı. Esad sorunu çözülmedi, IŞİD özellikle Suriye'nin orta kesimlerinde daha aktif hale geldi. YPG IŞİD'in örgüte eleman toplamasını engelleyemedi. Çünkü IŞİD'in örgüte eleman toplaması askeri değil siyasi ve sosyal bir konudur. YPG, kontrolu altındaki bölgede bazı kesimlerde tıpkı ABD gibi yabancı bir unsur olarak görülüyor ve bazı uygulamalarıyla bu kesimlerin öfkesini çekiyor. IŞİD de özellikle genç Araplar'ı örgüte katıyor. YPG bunu durduramaz."
"Beyaz Saray, IŞİD'in elinde toprak kalmamasına rağmen hala askeri çözüme odaklanmış durumda. Ancak artık meselenin artık siyasi, sosyal ve ekonomik yönleri ağır basıyor."
"İdlib'de milyonlarca sivilin korunmasına Türkiye'nin katkıları alkışlanmalı. Esat'ın bu bölgeye girememesinin tek nedeni Türkiye'nin müdahalesi. Türkiye burada Rusya'nın baskısına da karşı durdu."
"Bir başka konu da İran'ın Suriye'deki faaliyetlerinin kontrol altına alınması. Zira İran bu ülkedeki varlığını son 10 yılda ciddi oranda artırdı."
"ABD ve Türkiye tüm bu konularda mümkün olduğu kadar erken diyaloğa girmesi gerekiyor."
Bir Fransız diplomattan dinlemiştim.
Obama'nın dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Hollande ile Şam'a askeri müdahale konusunda anlaştığı, Hollande'ın -biraz da Avrupa lideri olarak inisiyatif almak için- askeri hazırlıkları tamamladığını, ancak 'hadi emri verelim' diye aradığında, Obama'nın "Bu harekatı Kongre'ye kabul ettiremeyebilirim" diye vazgeçtiğini söylemişti.
Bunun yapılmasının doğru/hukuki olup olmadığı ayrı bahis.
Bundan çıkardığım sonuç, bir politika ve bunu hayata geçirecek bir strateji olmadığı, müttefiklerin/komşuların ne diyeceğinin önemsenmediğidir...
Bu 'önce Amerika, hep Amerika' kafası, Cumhuriyetçi-Demokrat yönetim ayrımı olmadan devam ediyor.
İki partinin de iktidarda olduğu dönemlerde, 'işin içinde' bulunan başka diplomatlar, siyasetçiler de aynı şeyi söylüyor: YPG/PKK/KCK aynı şeydir.
ABD'nin son Şam Büyükelçisi Ford, ülkesine "Türkiye ile her konuyu konuşarak çözüm ara" tavsiyesinde bulunuyor.
'Terör örgütünü destekleme' konusunun BM'de ele alınmasından önce atılacak en doğru adım bu olacak.