Cumartesi günü size ulaşacak olan bu yazıyı perşembe gecesi geç saatlerde yazıyorum. Sabah seyahate çıkacağım için yazımı birazdan yollamak zorundayım.
Haber siteleri 10’uncu saatine giren ve “tarihin en uzun MGK’sı” sıfatını kazanan toplantının sonunda yapılacak açıklama için alesta bekliyor. Merak dorukta. Sosyal medyada spekülasyonun bin bir para… Bu kadar uzun sürdüğüne göre, çok önemli bir şeyler olmuş olmalı! Acaba çözüm süreci konusunda askerlerle siviller mi anlaşamadı? Parelel’cilere karşı alınacak önlemlerde mi fikir ayrılığı çıktı?
Ne yazık… Her şey bana eski günleri hatırlatıyor.
Bu merak, bu heyacan, verilen bu önem… Bütün bunlar çoktan geride kalmış olmalıydı.
* * *
Aslında epey bir süre için böyle oldu da... MGK’nın toplanıp toplanmadığını bile fark etmediğimiz, sonuç bildirgelerinin gazetelerde iki satırlık haber olarak yer aldığı bir dönem yaşadık.
Ama bakıyoruz, son zamanlarda vesayetin temel taşlarından biri olan bu kurumdan yeniden diriliş işaretleri geliyor. Toplantılar yine önemli haber oluyor; günler öncesinden MGK haberleri yapılmaya başlanıyor.
Haksız da değil medya; çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan günler öncesinden yaptığı konuşmalarda, “Paralel’e karşı çok daha farklı adımlar atacağız, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde değişiklik yapacağız” diyerek, toplumun dikkatini bu toplantı üzerine çekmişti. Daha sonraki günlerde Kobane, Güneydoğu’da yaşanan olaylar ve Çözüm Süreci’nin gidişatı da gündeme dâhil olunca toplantı daha da ciddiyet kazandı.
Ama asıl soru şu:
Bütün bu kritik meselelerin; yani siyasetin en hayati konularının konuşulup karara bağlandığı yer MGK mı olmalıydı?
Hükümet Paralel Yapı’yla mücadelede atacağı adımlar için neden MGK kararına ihtiyaç duyuyor? Neden Kobani ya da Çözüm Süreci’nde yaşanan sorunlar konusunu Bakanlar Kurulu’nda değil de MGK’da görüşüp karara bağlamayı tercih ediyor? Eğer görüşülen konularda TSK’nın bilgi ve görüşüne ihtiyaç duyuluyorsa, Başbakan’ın her zaman ilgili bakanlarla birlikte Genelkurmay Başkanı’yla toplanma ve görüş alış verişinde bulunma imkanı var.
O zaman MGK’ya verilen bu önemin sebebi ne? Daha kısa bir süre öncesinde anayasa değişikliğiyle lağvedilmesi konuşulan bu kuruma şimdi neden ısrarla siyasal karar organı muamelesi yapılıyor? Neden yürütmenin ortağı haline getiriliyor?
Bu soruya verilen cevap genellikle şu oluyor: Herhangi bir hükümet politikası MGK kararı halini alınca, hükümet politikası olmaktan çıkıp resmi devlet politikası haline geliyor; devletin bütün güçleri bu konuda ittifak yapmış oluyor; dolayısıyla daha güçleniyor.
Bana kalırsa bu açıklama başlı başına bir problem ve var olan zihniyet sorununun ifadesi...
Eğer seçilmişler hâlâ, ulusal güvenliğe yönelik tehditleri belirleme ve gerekli tedbirleri alma görevini tek başına üstlenemiyorsa; bu kararlara askeri bürokrasiyi de katarak “devlet politikası” haline getirme ihtiyacı duyuyorsa, demokrasimizin kalitesi hakkında ciddi olarak düşünmemiz lazım.
Hükümet, kendi politikalarını bir de MGK’dan geçirip MGK kararı haline getirirse, bu politikaların daha da güçleneceğini düşünüyorsa askere yine siyasi bir misyon biçiyor demektir ki bu, sönüp gitmesi gereken bu kuruma can suyu verir. Bu sönüşü kabullenmek üzere olanlar da yeni bir hevese kapılırlar. Yaratılan ortamı değerlendirme ve eski güçlerini geri kazanma umudu doğar. Yeniden devlet politikalarından bahsedildikçe vesayet geleneğinden gelen komutanların iştahı kabarır, cüretkârlaşırlar. Bakarsınız, ordu üst kademeleri orada burada konuşmaya başlamış. Bazı politikalarınızı güçlendirmek için yedeğinize aldığınızı sandığınız güç, sizin siyasi ortağınız gibi davranmaya başlamış.
Genelkurmay Başkanı Özel’in 30 Ağustos resepsiyonunda Çözüm Süreci’ne ilişkin olarak söylediği “Kırmızı çizgiler aşılırsa gereğini yapacağımızı söyledik, gereğini de söyleriz. 30 senedir bu mücadeleyi biz yürüyoruz” sözleri uyarıcı olmalıdır. 90 yıldır kendini rejimin tek sahibi olarak görmüş bir kurumu ha deyince dönüştüremezsiniz.
Yazı bitti, MGK henüz bitmedi. Ama zaten ben bu meseleyi MGK’dan çıkacak kararlardan daha önemli buluyorum.