Arap Baharı’nın başladığı ilk günlerden bu yana, Ortadoğu’da diktatörlerin sonbaharının başladığını biliyoruz. Hemen belirtelim, kim ne hesap yaparsa yapsın artık bu coğrafyalarda hiçbir şartta diktatörlerin geleceği olmayacaktır.
Ancak burada temel problem, bugüne kadar Arap toplumlarını diktatörlerle kontrol altında tutan Amerika ve İsrail’in, diktatörlerin yerine kimleri ikame edeceğidir. Esas itibarıyla, bir İngiliz ve Amerikan icadı olan Ortadoğu kralları, diktatörleri, bugüne kadar özellikle İsrail’e önemli hizmetler sundular.
Şimdi, Amerika için de, İsrail için de eski diktatörlerle yola devam etmenin imkân ve ihtimali kalmamıştır. Ama bu toplumlarda, halkın özgür iradesiyle iktidara gelen yeni demokratik yönetimlerin, İsrail’in ‘emir kulu’ olmaya da niyetleri yoktur.
İşte tam da bu yüzden, Tahrir’de darbe sesleri yükselmektedir. Açıkçası, yıllardır Ortadoğu’nun Müslüman halklarını diktatörlerin zulmüne terk etmekte bir beis görmeyen Batılı güçler, yeni yeni iktidara taşınan halk iradesinin kontrol altında tutulabilmesi için bütün kirli planları Tahrir’e sürmüş bulunuyor.
Bunun için gerekirse, başta İsrail ve Amerika’daki Neocon çetesi olmak üzere, halkın iradesiyle iktidara gelen Mursi’ye karşı ‘askeri darbe’ için destek ve imkân sağlayacaktır, hatta iç savaşın önünü açmaktan bile çekinmeyeceklerdir.
Tahrir’deki yeni fotoğrafın şefleri, maalesef Mısır için çok tehlikeli bir gelecek planlıyor. Şimdi o meydanda ‘darbe’ isteyenlerin başını Mübarek yönetiminin kalıntıları ve eski rejimin temsilcileri çekiyor. Bu kalabalığın arasında liberaller, Hıristiyanlar, sosyalistler, polis ve asker de var.
Aslında biz bu görüntülerin yabancısı değiliz. 27 Nisan’da asker bildiri yayınladığında, vesayet hevesleri yarım kalan bütün ulusalcılar, Ortodoks solcular, Ergenekon artıkları sevinç çığlıkları atmaya başlamışlardı.
Yine Gezi eylemlerinde gençlerin arkasına saklanarak, millet iradesine karşı atışa başlayan, vandalizim görüntüleri sergileyen, sandıkta değil meydanlarda hükümet yıkma hevesine kapılanlar, küresel medyanın kanatları altına sığınarak Taksim’den Tahrir icat etmeye çalıştılar.
Şimdi, bizim bütün liberal solcular, ulusalcılar, devrim heveslerini tatmin edememiş kifayetsiz solcular, Tahrir’de demokrasiye karşı ‘darbe ateşi’ yakanları görünce, adeta sevinçten havalara uçtular, ağızları kulaklarına vardı.
Eski ‘vesayet’ günlerinin özlemiyle kalemlerine sarıldılar, “Acaba Tahrir’den bizim de payımıza bir şey düşer mi” diye darbe yolu gözlemeye başladılar: “Mısır’daki olaylar, bize uyku hâlinde kabul ettirilen din temelli değişiklikleri fark etmemizi sağladığı için yararlı olmuştur.”
Anlıyoruz ki, Türkiye’deki ‘eski medya düzeni’nin temsilcilerinin aklı hâlâ düdükte kalmış… Pek heveslendiler ve şimdi bir gün, asker düdük çalar ve ‘emir-komuta’ zinciri içinde milleti iktidardan kovarız diye bekliyorlar. Bunlar, hiçbir zaman bu ülkeyi ve milleti anlamadılar ve hiçbir zaman da anlayamayacaklar.