Önceki yazımda “Birlikte yaşamak, tercihlerden bir tercih değil, nesnel bir zorunluluktur” demiştim. Türkiye’de bir ırkın/sınıfın üstünlüğüne dayalı yönetim kurmaya çalışmak (Tek Parti CHP’si) nasıl ırkçılıksa, etnisiteye bile değil, emperyallerin siparişine dayalı bölücülük geliştirmek de (PKK/HDP) o kadar ırkçılıktır. Bu manada HDP dört başı mamur ırkçı bir oluşumdur. CHP ise topluma ırkçı geçmişinin özeleştirisini vermediği gibi bir diğer ırkçı parti olan HDP ile, “birlikte yaşamanın” altını oymaya girişmiştir.
***
Beyaz Türklerin yaşam biçimini esas kabul eden bir kamusal düzen/ülke hayal etmek, bu hayal uğruna terör örgütleri veya emperyaller ile düşüp kalmak, darbeleri alkışlamak, olmadı ülkenin bir kısmından vazgeçmeyi göze almak da hem aşağılık, hem de faşist bir tutumdur. Muhafazakar veya solcu gibi görünüp, arkasına İngiliz, AB veya ABD mandasını alarak sömürge valiliği için yarışmak da ihanet ve çürümüşlüktür. Din adına insanlara yaşam biçimi baskısı yapanlar, dini kullanarak ajan/kripto faaliyetlerde bulunan yapılar da dine ve ülkeye en çok zarar verenlerdir. Tabii ki bunlar toplumun kanserleridir ve elbirliğiyle söküp atılması gerekir.
***
Toplum ise anti-yapılardan, birbiriyle rekabet eden farklı kesimlerden oluşur. Türkiye’de mesela Beyaz Türkler ve dindarların, Türkler, Kürtler, Sünniler ve Alevilerin varlığı hem doğaldır, hem de bir şanstır. Bir toplum ancak bu çeşitlilikle canlı kalır, devinir, ilerler. Bu çeşitliliği bir tehdit/sorun görmek ve gidermeye çalışmak, ister ırk, ister kültür, ister din adına olsun, bir skandaldır. Korkunç bir sapmadır. Faşizmin döllendiği kuluçkadır.
***
İnşa ettiğimiz ve edeceğimiz düzen, tüm çeşitliliği içerecek, yenilerine de açık olacak, adil rekabet koşullarını yaratacaktır. Taban şartımız üniter yapımız, demokratlık ve yurtseverlik olmalıdır. İlk iki paragraftaki değişik faşist yaklaşımlar yeniden mahkum edilmeli ve yeniden anormal/marjinal hale getirilmelidir. Tüm farklılıklarımızı güven içinde tutacak üst kimlik, yurtsever demokratlık olmalıdır. Bunlar ideoloji ve yaklaşımlar üstü kabul edilmelidir.
***
Geçmişte hepimiz hatalar yapmış olabiliriz. Medeniyetimizin zayıf yönlerinden biri, hatayı itirafın, özür dilemenin bir zaaf olarak algılanmasıdır. Savcı Zekeriya Öz görevden alındığında Başbakan Erdoğan'ı sert biçimde eleştirmiş "Teşekkürler Zekeriya Öz" başlıklı bir yazı yazmıştım. Türkiye’nin derin devletinden kurtulmasını arzuluyor, bu savcıları cesur yurtseverler olarak görüyordum. Yanılmışız, büyük bir oyuna getirilmişiz. Tutarlı olalım diye bunu kabul etmeyelim mi?
***
Gelin Türkiye emperyalizmle savaşa tutuşmuşken bu onuru hep birlikte paylaşalım. Sağcısı solcusu, Türk’ü, Kürt’ü, Sünni’si, Alevi’si, seküleri, dindarı bu ülke hepimizin değil mi? Emperyalizm ortak düşmanımız değil mi?
Gelin canlar bir olalım...