Fransa’da yapılan araştırmalar, halkın yüzde 72’sinin gösterileri desteklediğini, yüzde 60’ının da devamını arzu ettiklerini gösteriyor. Buna Macron’a oy verenlerin yarısı da dahil.
Dahası, Macron her konuştuğunda bu destek azalmak yerine çoğalıyor. Hükümetin akaryakıt zammının (ki bu zam Paris Anlaşması gereği ekoloji kesintisi olarak konuyordu) altı aylığına geri çekmesi de sükuneti sağlamadı. Başkan Trump ise fırsatı kaçırmayarak “Macron ve göstericiler benim dediğime geldi” deyiverdi. Bu özdeşleşmenin küresel anlamları olduğu açık.
Dünya demokrasisinin bir krizde olduğu gerçek. Trump bu dalga üzerinden iktidara geldi ve Fransa’da seçime girse herhalde merkez sağ ve solla değil, Le Pen ile yarışırdı.
Sorun, ABD de de, Avrupa’da da, bu öfke seline, dezavantajlı klasik sınıfların dışında alt/orta beyaz kesimlerin de katılmış olması. Elitist sol ve sağa öfke gittikçe büyüyor.
Fransa özelinde, bu yüzde 70’leri aşan öfkeli ve heterojen halk kesimlerini göğüsleyecek bir siyasi hareket yok. Geçici, sentetik bir aktör olan Macron zenginlere vergi bağışıklığı sunarken, işten çıkarılmaları kolaylaştıran yasalara imza attı. Gösterilerin nedeni de akaryakıt zammından ziyade, Le Pen’e teslim olmaktan bir önceki durak olan “Macron uzlaşmasının” boş çıkması.
Fransız solu, bu hareket karşısında nasıl pozisyon alacağına henüz karar verebilmiş değil. “Sarı Yelekliler” ve elitist sol birbirileri ile oldukça sorunlu. Muhtemelen ABD’de olan Fransa’da tekrarlanacak ve Fransa Le Pen’in partisine ilk durakta teslim olacak.
1789 öncesinde, değişim isteyen taşralı kitlelerin talepleri, Rousseau’nun toplum sözleşmesini esas alan entelektüellerin oluşturduğu enerji/söylem üzerinden işlevselleşmişti. Şimdiki durum böyle değil. Taşralı halk sokakta aktörleşiyor ve ortada politik/entelektüel aktör yok. Yani bu enerji, örgütlü popülizmin kullanımına açık halde. Fransa dahil “hakiki sol” beklentileri de tercihini/yüzleşmesini yapamamış sol entelijensiyanın fantezisi olarak kalabilir.
Türkiye’de ise, son 16 yıllık sessiz devrimin şiddetsiz bir halk hareketi olduğu, meşru siyasi aktörünü bulduğu açık. Fransa’da olduğu gibi, halktan kopuk, müesses nizamla ittifak kurmuş elitist solun bu halk hareketini küçümsemesi oldukça doğal. Gezi’de meşru bir aktör, FETÖ dahil emperyal tüm aygıtlar kullanılarak devrilmeye çalışıldı. Algı operasyonuna dayalı olduğu için de Gezi’ye katılan kesimler birinci yıla destek vermedi, buradan da hiçbir hareket çıkmadı.
Özetle, Fransa’da organik/heterojen bir halk “hareketlenmesi” ortaya çıktı ama siyasi aktörü yok. ABD’de benzer bir hoşnutsuzluk Trump popülizmine taban oldu. Türkiye’de ise bu iki örnekle özdeş olmayan demokratik, siyasi aktörünü ve mecrasını bulmuş bir hareket, 15 Temmuz gibi emperyal saldırıları göğüsleyerek tarihte ilerlemeye devam ediyor.
Objektif durumun bu olduğunu düşünüyorum.