Alman filozof Hegel, hiçbir çağ ve medeniyetin kendisini kavramsal düzeyde kavrayacak yetiye sahip olamayacağını ifade ediyor. Yani kendi kendisini durdurup, ona belirli bir mesafeden ve hatta biraz da yabancılaşarak bakmanın, çağın aktüelinin içinde yuvarlanırken imkansız olduğuna dair bir kanaat bu.
Tabii buna Hegel söyledi diye inanmış değilim. Benim gözlemim Hegel’in bu tespitiyle karşılaşmadan da böyleydi.
Gelmek istediğim yer, içinde bulunduğumuz bu çağı bizlerin kavramsal olarak kavrayıp kavrayamadığımızla ilgili. Ben bunu yapabildiğimizi düşünüyorum. Bunu da Weberyen “Tılsım Solması” kavramıyla açıklamak istiyorum.
Hegel’in dediğini yalanlıyor ve ilk paragrafla çelişmiyorum. Benim iddiam, zaten bu çağın sonuna geldiğimiz, hatta sonu tamamladığımız, her son ve yeni başlangıç arasındaki o belirsiz sürecin çocukları olduğumuza dair. Batı paradigmasının tılsımının solduğu, yerine neyin konacağının şüpheli olduğu bir zamandayız. Tam da Çinlilerin dediği gibi, garip zamanlarda yaşıyoruz.
Bir medeniyetin gücü, kendi üzerine düşünebilme, kendine karşı eleştiride acımasız olmasına bağlıdır. Sistemin kendisini yenileyebilmesi, mükemmel olduğuna değil, eksikleri olduğuna dair kanaatle mümkündür.
Oysa bugün, Avrupa veya ABD’ye gittiğinizde, büyük bir tamamlanmışlık ve mükemmellik takıntısıyla karşılaşıyorsunuz. Belki bu durumu Osmanlı en güçlü döneminde de yaşamış olabilir. Çünkü Osmanlı kendisini 3. Selim döneminde değil, doğru adımların ancak Kanuni zamanında atılmasıyla koruyabilirdi. Zamanlaması kaçırılmış reform hareketleri, toparlanmadan ziyade dağılmayı beraberinde getirir. Nitekim Osmanlı 19. yüzyılın gecikmiş, suni, acilci reform hareketleriyle de dağılmıştır.
Ben şimdi, Batı’nın böyle bir tılsım solmasıyla ve zamanı kaçırmak üzere olmakla ilgili bir dönemde olduğunu düşünüyorum. ABD’deki yönetsel parçalanmışlık, AB’nin bürokratik bir kabuğa dönüşmesi, demokratik değerlerin hoyratça suiistimali, terör örgütleri ile oynaşma hali, ırkçılığın yükselişi, dünya zenginliğinin yüzde ellisinin 61 kişinin elinde toplanması vs…
Ama insan medeniyetini Batı/Doğu diye ikiye ayıramazsınız. Yani kimse Batı çözülüyor diye de sevinmesin. ABD ve AB’nin çözülmesi dünyayı daha iyi bir yer yapmaz. Tahmin edildiğinden çok daha iç içe geçmiş haldeyiz.
Bulabildiğim yol, beden ile ruhu, akıl ile inancı, toplum ile bireyi birer azılı rakip değil, doğal bütünün parçası olarak algılayacak daha yumuşak bir hakikatler çağının açılmasıdır. Bunun da bir garantisi yok.
Bize düşen ise doğru yerde durmak.