Burada seküler derken (kelimenin dar anlamıyla) muhafazakar olmayan, hayatında dinin sınırlı yer tuttuğu veya hiç tutmadığı, Batılı yaşam biçimlerini benimsemiş, daha çok şehirlerde mukim topluluklardan bahsediyoruz. (Günümüzde kimlik kesitlerinin çok karmaşıklaştığı, geçişken özellikler gösterdiği de unutulmamalıdır.)
***
Diğer geniş kesim ise muhafazakarlardır. Bu kesimler de sekülerler gibi heterojendir. Mesela ben (Hıristiyan olarak) sekülerliğin tanımı eğer “Tanrı’ya inanmak seçeneklerden birine indirgenmişse”, seküler değilim. Ancak eğer modernleşmek, Batılılaşmış olmaklıksa, hepimiz seküleriz. Sanırım burada beni seküler yapmayan ilk tanım, Türkiye’de toplulukların birbirine göre sınırlarını belirliyor.
***
Bu bağlamda muhafazakarlar ile sekülerler arasında yaşam biçimi farklılıkları bir fay hattı gibi uzanıyor. Olayları “dışarıdan” izleyen bir azınlık üyesi olarak diyebilirim ki, her iki kesimde kendi yaşam biçimlerine üstünlük atfı söz konusu. Zaten böyle olmasa neden o şeye inanalım değil mi? Zurnanın zırt dediği yer de burası; çünkü üstünlük atfı kolaylıkla ötekine müdahale “hakkına” dönüşebiliyor. Biz kendi tarihimize baktığımızda, seküler üst yapıların faşizan pratikler sergilemeye daha eğilimli, dindarların ürettiği üst yapıların ise daha demokrat davrandıkları görülüyor.
***
Pratik böyle olmakla birlikte, dindarların anlaması gereken de dinin yüksek mobilizasyon, motivasyon, endoktrinasyon yeteneği ile hayata müdahale potansiyelinin dindar olmayanlarda endişe yarattığıdır. Din ideoloji haline getirildiğinde ise bu olasılık ciddi oranda yükselir. Dindar veya Sünni olmayanların -muğlak ve çoğunlukla suiistimal edilen- bu korkusu, belki de hiç arzu etmedikleri yapılarla yan yana gelmelerine, irrasyonel seçimlere, hatta saldırganlığa dahi yol açmaktadır. Dindar kesimde ise mesela din konusunda farklı bir yaklaşıma, tartışmaya pek tahammül yoktur. Peygamberlerin onlara karşı çıkanlara gösterdiği hoşgörü günümüzde az rastlanılan bir özellik olmuştur.
***
Hasılı kimse ehven-i şer seçmek zorunda bırakılmamalıdır. İktidar/devlet asla dine, dindara ya da dindar olmayana baskı aracı haline getirilip suiistimal edilmemelidir. İnsanlar diğerlerinin ruh haline, şartlarına empati yapmayı öğrenmelidir. Birlikte yaşamanın başkaca bir yolu yoktur.