“Sürekli olarak ölüyoruz, sana bunları yazarken, sen bunları okurken, ikimiz de ölüyoruz, hepimiz ölüyoruz.” (Francesco Petrarca).
İnsanı biricik kılan birçok özelliği vardır ki, onların içinde bence en önemlisi öleceğini bilen tek varlık olmasıdır. Hayatı boyunca bu bilgi/lütuf/lanet ile yaşar, hayatı boyunca da –en azından seküler çağda- bunu unutmak için çabalar ve epey “başarılı” olur.
Simone Weil çok ilginç bir insandı. Museviyken Hıristiyanlığı seçti ve Avrupa’da Nazi zulmü devam eder, insanlar gaz odalarında veya açlıktan ölürken, o da bir gün empatinin doruğuna ulaşarak yemeyi kesti. Daha iyi bir hastaneye uzun telkinler sonucu alındığında yeni odasını görmüş ve “Ölmek için ne güzel bir yer” demişti.
İşte onun şu sözü en az hayatı kadar “rahatsız edicidir”:
“İnsanlığa şimdiye kadar verilmiş en paha biçilmez şey ölümdür. Bu nedenle en büyük günah onu kötüye kullanıp yanlış ölmektir.”
Dindarların ölümle daha barışık olduğu farz edilir ve sekülerlerin ölüm karşısındaki şaşkınlıkları ti’ye bile alınır. Halbuki dindar veya seküler olsun, çok az insan ölümle gerçek bir yüzleşme yaşayabilmiştir. Kimsenin kimseyi yargılayacağı bir durum değildir bu.
Bu “yüzleşme” sözü bile negatif bir anlam yüklü değil mi? Esasen, modern dönem öncesi ölüm hayatın tam göbeğinde ve tanıdık bir şeydi. Modern dönem o kadar şaşaalı başarılar elde etti ki, hem kendisini, hem de insanları ölümü ortadan kaldırabileceğine inandırdı. Onu düşmanlaştırarak, insana yabancılaştırdı. İnsanlar ciddi ciddi öldükten sonra bedenlerini donduruyorlar, ölüme çare bulunduğunda uyandırılmak için. Ama böyle bir şey –ne iyi ki- olmayacak. İnsanlar 500 yıl yaşasalar da, herkes bir gün ölecek.
Pasolini “Ölmek mutlak olarak gereklidir. Çünkü yaşadığımız sürece bir anlam taşımayız ve yaşamlarımızın dili tercüme edilemez” diyordu. Costica Bradatan ise şöyle diyor:
“Hayatı daha iyi anlayabilmek için ölüme ihtiyaç duyarız. Ölümün yokluğunda yaşam sınırsız, şekilsiz ve neticede tatsız bir şeye dönerdi. Sınırları olmadığı için yaşamı kavramanın bir yolu olmazdı. …) Nasıl ki sonu olmayan bir hikaye yaratmak mümkün değilse, sonunda ölüm olmayan bir yaşam da anlamsızdır. (…) Sonu olmayan bir insan hayatı sıradan, maddesel bir varlıktan başka bir şey olamaz.”
Hasılı “Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı” duyguları en iyi anlatan cümle. Sıralı ölümler dileyelim ama ölüm karşısında da tozlaşmayalım.
İyi yaşamaya ve iyi ölmeye bakalım.