Belki Türkiye’ye çok fazla odaklanmış, ülkenin inişli çıkışlı hallerinden yorulmuş olanlar olabilir. Bu son derece normal. Şu kısa sürelerde neler yaşanmadı ki! Hepsini bir kenara koyun, sadece 15 Temmuz’da yaşadığımız travma bile yeterli. Her seçim öncesinde yaşanan olağanüstülükler, maruz kaldığımız ihanetler, teröre verdiğimiz kurbanlar, bazı dış ülkelerin Türkiye’ye dönük düşmanca tavırları ve memleketimiz için duyduğumuz kaygı bazı insanları tabii ki olumsuz etkileyebilir.
Bir hükümet üyesi olarak cüretkâr karşılanabilecek de olsa, hakikati teslim etmek adına, bu zor/kritik süreçte ülkenin oldukça başarılı yönetildiğini düşünüyorum. Türkiye’nin yerinde başka bir ülke olsaydı bu süreçlerden nasıl çıkardı söylemek çok zor.
Öncelikli olarak, yaşadıklarımız dünyadan bağımsız değil. Dünya yeniden dizayn ediliyor. Bu mücadele de doğrudan ve kaçınılmaz şekilde ülkemizi etkiliyor. Her yerde çatışma, kargaşa, huzursuzluk ve belirsizlik var. Hatta Türkiye bu açıdan oldukça da avantajlı durumda. Yerküremiz son kez Osmanlı’nın çöküşü üzerinden dizayn edilmişti. Yani coğrafyamız, dünyanın dizayn merkezlerinden biridir. Bölgemizin bu özelliği bir lanet de, bir lütuf da olabilir. Biz bugüne kadar lanet kısmını yaşadık. Şimdi bunu değiştirmeye çalışıyoruz.
Türkiye’ye paylaşım için mutlaka geleceklerdi. Çeşitli nedenlerden ötürü iki dünya savaşında amaçlar tam olarak hasıl olmamıştı. Soğuk Savaş bunu sadece ertelemiştir. Şubat 2001 şartlarında bu saldırıya maruz kalsaydık neler olurdu? Bu aziz millet asla vatanını savunmasız bırakmazdı, ama bedeli ve sonucu ne kadar ağır olurdu? Cumhurbaşkanı Erdoğan işte bu mukavemeti sağladığı, ülkeyi dizayn edicilerin insafına terk etmediği için saldırı alıyor.
Ve emin olunuz, kendisini en çok da ona saldıranlar takdir ediyorlar. Bunu söylemelerini bekleyemeyiz. Ama mutlaka bir gün söyleyecekler.
O yüzden özellikle CHP’nin gayrimilli tavırlarını, örgütlerin peşinden sürüklenmesini, verilen beka mücadelesinin aleni doğasını seçmenleri nezdinde gizlemek için gerçekliği eğip bükmelerini sindirmek zor. İdeolojik darlıklar, önyargılar ne kadar etkili olsa da, söz konusu geleceğimiz, çocuklarımız olduğunda ortak bir duruş mümkün olmalı diye düşünüyoruz; ama öyle olmuyor.
Her şeyi sürekli soğuk bilgi düzeyinde, güç odaklı, denge bazlı ele alırsak, ilke, değer ve duygularımızı koruyamayabiliriz. Temel ilkeleri aktüele ezdirmemeye çalışmak bu yüzden çok önemli. Anormali normalleştirmemeli, bunlara şaşırma duygumuzu kaybetmemeliyiz.
O yüzden, naçizane, yorulma gibi bir durumu ben kabul edemiyorum. Kişisel hayatımızda böyle bir lüksümüz var mı? Aslında bu mücadele şu fani dünyada bize yaşama sebebi veren bir özelliğe de sahip. İnsan onuru, hürriyeti, inancı ve çevresi için yaşar. Bunları kaybedecek ve hiçbir şey yapmayacaksak, beşeri ölüler olarak ne kadar mutlu olabiliriz ki! Türkiye tüm bu zorlukları aşacak ve çok güçlü, müreffeh bir ülke olacak. Bunu bir temenni olarak söylemiyor, güçlü bir şekilde bunu hissediyorum. Bu cefakâr ve aziz millet, Türk’ü, Kürt’ü, Sünni’si, Alevi’si ile kim varsa, bunu hak ediyor. Biz güzel bir milletiz.
O yüzden yorgunluk da yılgınlık da yok. Durmak yok yola devam.