Son yazımda, CHP’nin ve tabanının bir kısmının Erdoğan, AK Parti ve muhafazakarların başarısını siyasi rekabette geri düşmek olarak değil “mahvoluş” olarak algıladıklarını, dolayısıyla, bu aktörlerin bir siyasi rakip değil bir hasım olarak görüldüğünü ifade ettim. Evet, görünürde yaşam biçimleri, kimlik ve mülkiyet hakkına bir saldırı yoktu. Ama bunun olmaması, beyaz Türkler/elitler için bir kayıp olmadığı anlamına da gelmezdi. Gerçekte bir kayıpları vardı; hem de büyük bir kayıp… Bir hak olarak algılanan imtiyazların yitimi ve muhafazakarlarla eşit olma durumu, bu kesimde yaşamsal bir hak kaybı olarak görülüyordu.
Burada aklıma telafi yollarından birisi olarak Chantal Mouffe ve Ernesto Laclau’nun “Radikal demokrasi” teorisinden yararlanmak geliyordu. Demokrasi için uzlaşma değil zıtlıkların karşılaşmasının önemli olduğunu vurgulayan Mouffe, bu noktada antagonizma ve agonizma ayrımının önemine dikkati çeker. Buna göre, antagonizma, hasımlar arasındaki mücadele, agonizma ise zıt görüşlüler arasındaki rekabettir.
Gerçekten de, toplum, çıkarları birbiriyle kesişen, çatışan gruplardan oluşur ve bunların hepsini uzlaştırma gayesi ya beyhude ya da faşizmle sonuçlanacak bir felakettir. Burada çatışmaların hangi alanda olacağı, çatışmanın taraflarının birbirini nasıl göreceği önemlidir.
Şu gerçek ki, CHP ve bir kısım sosyolojisi Erdoğan ve AK Parti’yi hasım olarak görmektedir. Bunun zıt görüşlüler arasındaki rekabet düzeyine çekmemiz şart görünmekte.
Ben böyle düşünürken elime bir okuma parçası geçti. Durumu çok daha iyi tarif eden ve bize ait çok daha derin bir hikmete sahipti.
“Şu malum ola ki Adem Peygamber’in (a.s.) zamanından beri halk fırka fırkadır. Her bir fırkanın türlü mezhep ve bir nevi meşrebi vardır ki biri diğerine ilk nazarda muhalif görünür. İlgili ayet (Rum 30/32) gereğince hepsi kendi mesleğini (yolunu) beğenip onu diğerine tercih eder. Ve nihayet bunlardan kimi akıllıdır. Bu ihtilafın hikmetini inceden inceye düşünüp anlar, altında nice maslahatlar bulur. Ve kimsenin mesleğine ve meşrebine dahl ve taarruz eylemez. Eğer kendi din anlayışı gereğince bu iş kötü ise kalbinden inkar ile iktifa eder. Kimi de ahmaktır. İhtilaftaki hikmeti bilmez. Bütün halk bir mezhep ve meşrepte olsun diye mümkün olmayan şeyler tasavvur eder. Halbuki bu mümkün değildir. Beyhude yere zahmet çeker. İmdi basiret ehli için gerekli olan şudur; insanlığın ayrılmaz bir vasfı olan içtimai ve medeni hikmetin icap ettiği şeyleri öğreneler, halkın sınıf sınıf bölünmelerine ve her kısım hal ve durumlarına vakıf olalar. Bu durum anlaşıldıktan sonra insanların toplu halde yaşamalarının sırrı (hikmeti temeddün) tedrici bir surette açığa çıkar.”
KÂTİP ÇELEBİ, MİZANU’L- HAK Fİ İHTİYARİ’L EHAKK
Bu parçadaki hikmeti sadece CHP’liler değil, hepimizin anlaması gerekli kanımca. İhtilaftaki hikmet, adı üzerinde bir kainat düzenidir ve aslında bir imkandır. Buradan bakarsak, çözüm için gerekli iyimserliğe ulaşabiliriz diye düşünüyorum.