Ali Babacan, AK Parti'nin genç kurmaylarından biriydi. Ekonomi ve dışişleri bakanlığı yaptı. AB'yle yürütülen görüşmelere "Başmüzakereci" olarak atandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önünü açtığı genç siyasetçilerden biriydi. Bu sayede parlak bir siyasi kariyeri oldu.
AK Parti'yle yollarını ayırıp DEVA Partisi'ni kurmasına rağmen imajı pek sarsılmadı. Ta ki, kapalı kapılar ardında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı CHP'yle birlikte "ortak aday" belirleme kumpasının içinde yer aldığını itiraf edene kadar.
Evet, bugüne kadar sakin, olgun, dürüst bir siyasetçi imajı veren Ali Babacan, katıldığı bir televizyon programında karşı mahallenin pohpohlamalarına gelip boş bulunarak; 2018 seçimlerinde milletvekili olduğu AK Parti'nin arkasından, Erdoğan'a karşı CHP'yle birlikte 'ortak aday' belirleme çalışmalarına katıldığını, dolayısıyla Erdoğan'ın kuyusunu kazdığını kendi ağzıyla itiraf ederek öteki yüzünü de açık etmiş oldu.
Tabii, bu mesele keşke basit bir 'ahlak' sorunu olsaydı. Sorun, Ali Babacan'ın ikiyüzlü davranması veya milletvekili olduğu partiye ve liderine vefasızlık etmesi değil. Burada önemli olan, Türkiye'de siyaset çarkının nasıl döndüğünü ve hangi dolapların çevrildiğini bu örnek üzerinden görüp anlamak.
Abdullah Gül ve Ali Babacan'ın devreye girerek, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve diğer bazı muhalefet aktörleriyle 2018'de başlattıkları "ortak aday" toplantıları, Gezi'de başlayan, 17-25 Aralık'ta devam eden, 15 Temmuz'da zirveye ulaşan Erdoğan'dan kurtulma arayışlarının devamı niteliğindeki çalışmalardır. Küreselci çete, darbeyle kurtulamadığı Erdoğan'dan, siyasi bir 15 Temmuz düzenleyerek kurtulma arayışına girişti. Ali Babacan'ın güle eğlene itiraf ettiği gerçek işte budur!
Batı'nın Erdoğan'dan kurtulma arayışının pek çok sebebi var. Bunların başında da Erdoğan'ın izlediği politikalarla Ortadoğu'da "ikinci İsrail"e geçit vermemesi geliyor. 15 Temmuz hain darbe girişiminin hemen ertesinde Erdoğan'ın "bölgedeki oyunları bozacağız" çıkışı, aynı zamanda kendisine yönelen tehditlere pabuç bırakmayacağı yönünde de bir mesajdı. Türkiye'nin terörle mücadelede konsept değişikliğine gitmesi aynı günlere denk gelir. Devlet katında PKK'yı bitirme kararlılığının 15 Temmuz'dan sonra daha bir netlik kazandığını söyleyebiliriz.
Erdoğan, içeride, Suriye ve Irak'ta terör örgütüne karşı amansız bir mücadele başlatarak, Batı'nın Ortadoğu'daki "ikinci İsrail" planına da geçit vermeyeceğini ilan etmiş oldu. İsrail'in, bölgede en büyük tehdit olarak Erdoğan'ı işaret etmesi tesadüf değil. İsrail tarafından yutulan Filistin haritasını hatırlayalım; aynı şekilde Ortadoğu'yu da yutmak istiyorlar. "İkinci İsrail" planı bununla yakından bağlantılı. Şunu bilelim ki, Ortadoğu'nun yutulmasının önünde tek engel Cumhurbaşkanı Erdoğan'dır. Bu yüzden dışarıdan ve içeriden hedef haline getirilmiştir. Benjamin Netanyahu'nun oğlu Yair Netanyahu'nun, sosyal medyadan verdiği "Kürdistan bayraklı" mesaj, Batı ve İsrail'in Ortadoğu'yla ilgili planlarını ifşa etmeye yarar ki, Türkiye'nin bu tehditlere fırsat vermeyeceğini her geçen gün kahrolarak görüp öğrenecekler.