Denizlere hükmetmek, karalara hükmetmenin tamamlayıcısı olmuş tarih boyunca. Özellikle liman şehirleri, bölgenin dışa açılan kapısı hükmünde. Bu nedenle, deniz ve nehir yatakları büyük medeniyetlerin doğduğu yerler. Nerede bir su var, bölgeye hayat vermiş. Açık denizlerin, kıtaları bağlayan ticaret yollarına imkan tanıyan nimetler sunduğu bilinen bir gerçek. Kurak Arabistan ile kavurucu Afrika arasına sıkışmış olan Kızıldeniz ise, kıyısı olan ülkelere başka başka imkanlar sunuyor. Bugün, Arabistan, Yemen, Mısır, İsrail, Ürdün, Cibuti, Eritre, Somali ve Sudan, Kızıldeniz’in getireceği siyasi, ekonomik, kültürel kazançları güçleri ölçüsünce yönetmeye çalışıyorlar.
Tarihçiler, daracık, tehlikeli ve ölümcül bir su şeridi olarak tanımlıyor Kızıldeniz’i. Erişilmesi zor ender koyları, fırtınaları, su altına gizlenmiş keskin mercan kayalıkları ve ters akıntılarıyla zor bir deniz. Dünyanın en sıcak ve tuzlu denizi aynı zamanda. Aşırı tuzlu olması, iki tarafının çöl olmasına ve çok az akarsu olmasına bağlanıyor.
Kızıldeniz, üç kıta ve iki deniz arasında önemli bir bağlantı noktası. Deniz taşımacılığı ve ticari faaliyetlerle bir denizcilik kültürü doğmuş bölgede.
Kızıldeniz limanları, Hint Okyanusu’ndan gemilerle getirilen ticari malların Akdeniz sahilindeki limanlara sevki sırasında geçiş güzergahı olmuş geçmişte. Hac yolları üzerinde oluşu nedeniyle, farklı kültürlerin kaynaşma mekanı olmuş.
Bu nedenle tarih boyunca Kızıldeniz birçok farklı isimle anılmış. Bugün yaygın olarak diğer dillerdeki karşılığı üzerinden de bakacak olursak (Red Sea, Bahru’l-Ahmer, Mer Rouge…), denizin suyunda gözlenen renk değişimleri nedeniyle Kızıldeniz şeklinde geçse de, antik çağdan bu yana çok sayıda isim verilmiş bu zor denize. Klasik İslam tarih ve coğrafya kaynaklarında sıklıkla ‘Bahrü’l-Kulzüm’ olarak geçiyor.
Kıyısındaki Kulzüm adlı yerleşim bölgesine atfedilen bu isim aslında, Kızıldeniz’in zor şartları nedeniyle Arapçada ‘sıkıntı, büyük problem’ anlamına da dayandırılıyor. Aynı şekilde Kulzüm kelimesinin, ‘Bir şeyi yutmak’ anlamına izafeten, meşhur Musa kıssasındaki Firavun ve ordusunu yutan deniz olarak da anlaşılıyor. Hz. Musa’nın asasıyla yayarak geçtiği, Firavun ve ordusunun da yok olduğu denizin, farklı rivayetler yanında, Kızıldeniz olduğu konusunda yaygın bir kanaat hakim.
Piri Reis’in Bahr-i Zenc, Katip Çelebi’nin Habeş Denizi, İbn Haldun’un Bahr-i Süveyş olarak andığı deniz, bunca isim zenginliğinden de anlaşılıyor ki, antik çağdan bu yana çok farklı kültürlerin gelip geçtiği bir hayat kaynağı. Müslümanlar için ise önemi, İslam’ın Afrika kıtasına yayılmasının büyük ölçüde bu deniz üzerinden gerçekleşmiş olması.
Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla eski ticaret yolları güzergahı değişse de, Kızıldeniz bugün hâlâ stratejik öneme sahip liman şehirlerine sahip. Cumhurbaşkanı’nın Sudan ziyareti sırasında da temaslarda bulunduğu eski bir liman olan Savakin ve daha modern bir liman olan Port Sudan da bunlardan birisi. Çin’in yoğun yatırımlarının olduğu Sudan petrolleri, buradan ülke dışına çıkıyor. Yani modern dönemlerde de, denizlere hükmetmek, karalara hükmetmenin tamamlayıcısı…
(Kızıldeniz için kaynak eser: Nihal Ş. Utku, Kızıldeniz, Çöl, Gemi ve Tacir, Klasik Yayınları, İstanbul 2012)