Yaptığı hesap, kitap ve kafasının arkasındakiler bir yana, Deniz Baykal doğru bir noktaya parmak bastı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na cumhurbaşkanlığına aday olup olmayacağını sordu.
Çünkü sistem değişti artık…
Türkiye’yi yönetmeye talipsen eğer, gözünü Beştepe’ye dikeceksin. Cumhurbaşkanlığı makamına aday olacaksın. Yok ki bunun başka bir yolu. Yürütmenin başı artık Cumhurbaşkanı!
Ya da ununu eleyip, eleğini asacaksın. Herhangi bir iddian yoksa eğer, iddiası olana yerini bırakacaksın. Mesele bu kadar basit ve net.
Kemal Kılıçdaroğlu ise bir televizyon programına çıkıp, bu gerçekle savaştı. Baykal’ın teklifine “hayır” dedi:
-Bir partinin genel başkanı cumhurbaşkanı olmamalı.
Ardından da gerekçesini ortaya koydu:
-Tarafsız olacağımıza namus ve şerefimiz üzerine nasıl yemin edeceğiz?
Bu, gerçekten garip bir mantık! Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde partili isimler yıllarca Başbakanlık yaptı. Yürütmenin başı olarak her iki görevi birlikte götürdü. Kılıçdaroğlu da halk oylaması öncesi bu sistemi savundu. Mevcut durumun devamı için sandık başına gidip “hayır” oyu kullandı.
“Olmaz, olamaz” demedi:
-Siyasi partilerin genel başkanları başbakanlık yapamaz. Tarafsız davranamaz, halka hizmet götüremezler.
Konu Cumhurbaşkanı olunca, Kemal Bey bağırmaya başladı:
-Olmaz, olamaz…
Garip, gerçekten çok garip!
hhh
Kılıçdaroğlu unutuyor herhalde ya da işine öyle geliyor…
Oturduğu o koltuğun ilk sahibi de “partili cumhurbaşkanı” idi. Mustafa Kemal Atatürk, hem Cumhurbaşkanlığını, hem de CHP Genel Başkanlığı görevini birlikte yürüttü.
Şimdi kendisine sormak gerekiyor:
-Atatürk cumhurbaşkanlığını layıkıyla yapmadı mı?
Sorulacak soru o kadar çok ki…
Atatürk tarafsız değil miydi? CHP’lilere hizmet götürüp, toplumun diğer kesimlerini bir köşeye mi itti? Çankaya Köşkü’nde partizanlık mı yaptı? Mustafa Kemal Paşa da namusu ve şerefi üzerine yemin etmedi mi? Üstelik, söz konusu olan sadece Atatürk değil. İsmet İnönü de her iki görevi birlikte yürüttü. Yoksa Kılıçdaroğlu, O’nu da mı ettiği yemine ihanet etmekle suçluyor?
Tabii ki hayır…
Yine alışık olduğumuz bir “Kılıçdaroğlu klasiği” yaşanıyor. Kemal Bey, “Bize hak olan, başkasına kabahat” diyor!
Ayrıca Kemal Kılıçdaroğlu’nun Atatürk’ü ve O’nun uygulamalarını ne kadar benimsediği de tartışılır. Genel Başkanlık Koltuğu’na oturduğu günden bu yana işine geldiğinde Atatürk’e sahip çıkıyor; işine gelmediğinde de Dersim konusunda olduğu gibi yerden yere vuruyor.
Kemal Bey, çelişkiler ve zikzaklar içinde kıvranıyor!
hhh
Kemal Kılıçdaroğlu, bugün gerçekten anlaşılması son derece güç ve garip bir halet-i ruhiye içinde…
Hem “demokrasi” diyor, hem partide farklı düşünenleri kapının önüne koymakla tehdit ediyor. Bir yandan “CHP benim değil, halkın partisidir” sözlerini söylüyor, diğer taraftan milletin ortaya koyduğu halk oylaması sonucunu tanımıyor. Sandık sonuçları ve milli irade ile kavga ediyor.
Son televizyon programını izledim. Bir söylediği bir söylediğini tutmuyor. İkinci ya da üçüncü cümlesi, ilk söylediği sözleri tekzip ediyor.
Mesela, önce halk oylaması sonuçlarıyla ilgili olarak “Toplum karpuz gibi ortadan ikiye bölündü” dedi. Bir anlamda olmasını istediklerini gerçekmiş gibi ifadelerle süsledi. Sonra da “Toplumun ilk kez kutuplaşmadan bir araya gelip, ortak paydada buluştuğunu” iddia etti.
Kılıçdaroğlu bu…
Bir bakıyorsunuz, kendi partisinin değerleriyle savaşıyor; bir bakmışsınız, yel değirmenleriyle kavga ediyor. Bazen “kendine göre gerçekler” üretiyor. Bazen de gözünün önündeki gerçekleri görmüyor.
Kemal Bey, değişik bir siyasetçi tipi! “Dün dündür, bugün de bugün” felsefesinin en tipik örneği. Biz alıştık artık. Eğlenceli olduğu bile söylenebilir. Allah CHP’lilere sabır versin.