Hayır, yanlış okumadınız. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Ak Parti İktidarı’na övgüler düzdü. Hem de öyle böyle değil, bayağı bir övdü…
Önce ben de inanamadım. O yüzden yürüyüşünün 23. gününe başlarken yaptığı açıklamayı birkaç defa dinledim. Sonunda Ankara’dan yola çıkarken söylediklerinin, İstanbul girişinde 180 derece değiştiğini ve bu yürüyüşün Kemal Bey üzerinde önemli sarsılmalara yol açtığını gördüm. Hatta daha da ileri gidip, kendisini bile inkâr ettiğini söyleyebilirim.
Önce, güvenlik güçlerine yürekten teşekkür etti…
Polis ve jandarma için “Bizim güvenliğimizi sağlamak için özveriyle çalıştılar” ifadesini kullandı:
-Bu şunu gösteriyor: Siyasal iktidarın değil de halkın polisi ve jandarması olunca, aslında halkla aralarında hiçbir sorun yok.
Evet, yanlış okumadınız, aynen böyle dedi.
Söylediklerine bakılırsa, bugün siyasi iktidarın değil, “halkın polisi ve jandarması” görev yapıyor. Bir başka ifade ile söylemek gerekirse, yaklaşık bir aydır bizzat kendi gözleriyle gördü ki, daha önce yaptığı eleştirilerin hepsinin boşmuş! O yüzden de polise de jandarmaya da “yürekten teşekkür” etti.
Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a ve Siyasi İktidar’a bundan büyük övgü olur mu?
Bitmedi; bu kadarla kalsa üzerinde durmayacaktım. “Dil sürçmesi” deyip geçecektim. Ama daha neler var, neler…
Kılıçdaroğlu, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Raporu’na da sert tepki verdi. AP’ye “Biz herkes için adalet istiyoruz. Sizden de adalet istiyoruz” dedi.
Adaletsiz bir raporla karşı karşıya olduğumuzu kabul etti.
Aynen veriyorum, şunları söyledi:
“Adalet sadece Türkiye için değil, bütün insanlık için geçerli olan bir kavramdır. Avrupa Parlamentosu da adil davranarak, Türkiye ile ilişkilerini sürdürme yönünde bir karar alır umudundayız.”
Kılıçdaroğlu, Recep Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım ne diyorsa onu söyledi. “Adaletsiz bir rapordan” bahsetti. Böylece yaptığı yürüyüşe başlarken ortaya koyduğu bütün gerekçeleri bizzat kendi ağzıyla çürütmüş oldu.
Çünkü…
AP Raportörü Kati Piri ne diyorsa, kendisi de onları söylüyordu. O raporda yer alan ifadeler, Ankara’dan İstanbul’a doğru adım attığında bizzat yürüyüş gerekçesi olarak ortaya koyduğu tezlerdi. Başta referandum olmak üzere pek çok konuda aynı iddialarda bulunuyorlardı. Kılıçdaroğlu’na ne olduysa oldu, AP kararına tepki gösterirken, “Bir referandum yaptık” dedi ve halk oylamasını Türkiye’deki demokrasinin delili olarak sundu. Yaptığı açıklama ile kendi kendini çürüttü.
Böylece, “adalet” adını verdiği yürüyüşün adil bir zemine oturmadığını itiraf etmiş oldu. Boş ve gereksiz bir uğraş içinde olduğunu bütün Türkiye’ye ilan etti.
Diyorum ki…
Yürüyüş boyunca ya Kılıçdaroğlu’nun başına güneş geçti, ya da karayolunda yürürken öz eleştiri yaptı; muhakeme ve muhasebe fırsatı bulup bu noktaya geldi.
Tekrar ediyorum:
1)Kemal Bey, kendi kendini inkar etti.
2)Yaptığı yürüyüşün hiçbir geçerli gerekçesi olmadığını kendi ağzından kamuoyuna ilan etti.
3)Dolaylı da olsa, Erdoğan’a, Yıldırım’a ve Siyasi İktidar’a övgüler düzdü.
Acaba diyorum, günlerdir “adalet” diye diye, farkında olmadan kendisini de “adaletin” yörüngesine mi soktu?
hhh
Şimdi bir başka noktaya değinmek istiyorum…
Uzun süreden beri Suriyeli sığınmacılarla ilgili olarak düzenlenen algı operasyonlarının hedefindeyiz. Onlar için “bir eli yağda, diğer eli balda” görüntüsü verilmeye çalışılıyor. Geniş kitleler tahrik edilmek isteniyor.
Mesela, “Suriyeliler üniversiteye sınavsız alınıyorlar” türünden haberler yayılıyor. Onlara aylık bağlandığı yönünde iddialar ortaya atılıyor. Bunların hepsi yalan.
Onlara bedelsiz olarak sadece ücretsiz sağlık hizmeti veriliyor. Bir de çocuklarına okuma imkanı sağlanıyor. Kamplar dışındakiler, barınma ihtiyaçlarını bile kendileri karşılamak zorundalar. Türkiye içinde diledikleri gibi seyahat hürriyetleri de yok.
Buna rağmen yarayı kaşıyıp kanatmak isteyenler ve geniş kitleleri tahrik amaçlı kullanmaya çalışanlar var…
Olacak elbet. Bu ülkenin ferdi olarak bizim de görevimiz onlara izin vermemek.