Beşiktaş, kendisi olmadığı zaman, akortsuz bağlama gibi kulak tırmalıyor. Beşiktaş rakip kim olursa olsun Türkiye Ligi'nde kendi futbolunu oynamalı. O zaman haz veriyor ve 'şiirsel' bir ahenk içinde, ölçüsü, kafiyesi, redifi akıp gidiyor. Ama rakibe ayak uydurmaya çalıştığında o coşku kayboluyor.
Dün böyle bir görüntüsü vardı Beşiktaş'ın maç başladığında. Rakibe 'Lider benim' diyen bir takım göremedik sahada. Daha çok, 'Ben deplasmandayım, 1 puan da alsam iyi' anlayışı vardı.
Haliyle bu zihniyetle zaman zaman savunmada gömüldüklerinde ciddi sıkıntılar yaşadılar. Özellikle kanatlardan çok fazla gedik verdiler. Özellikle Galatasaray'ın yerden ataklarında Marcelo ve özellikle Atınç çok aksadı. Şenol Güneş'in Atınç'ta ısrar etmesini anlamakta zorluk çekiyorum. Haksızlık yapmak istemem ama Atınç hiçbir zaman Beşiktaş'ın stoperi olamaz. Bir sporcunun bazı eksiklerini idmanla, eğitimle düzeltebilirsiniz ama bu yaşa gelmiş adamı hızlandıramazsınız. Atınç bu iş için fazla ağır.
Nitekim Yasin'in 'Penaltı' diye tartışılan pozisyonunda bu tabloyu çok net görebilirsiniz. Yeri gelmişken pozisyon hakkındaki fikrimi de söyleyeyim. Böyle hayati maçlarda verilecek penaltının 'Sencesi, bencesi' olmamalı. Eğer 'Penaltı' düdüğü ötse, "Galatasaray yönetiminin maç öncesi demeçleri semeresini verdi, Bülent Yıldırım eyyam yaptı" diyenlerin sayısı, "Doğru karar" diyenlerden az olmazdı.
Oğuzhan hâlâ Fenerbahçe maçında kalmış. Dün onun yapması gereken işlerin çoğu Atiba'ya kaldı.
Bu sezon pek çok maçta olduğu gibi Beşiktaş ikinci yarıda gerçek kimliğine döndü. O zaman ilk yarıdaki görüntünün tam tersi bir oyun ve skor ortaya çıktı. Bu maçın sonucu şu meşhur soruyu yeniden gündeme getirdi: "Şampiyon belli, ikinci kim olacak?"