Allah sevdiği kuluna koyununu kaybettirip, sonra buldururmuş. Beşiktaş, Karabük'te kaybettiği koyunun yerine 'sürü' buldu.
Kupada ve ligde yaşanan hayal kırıklıklarının telafisi için dün her türlü ortam hazırdı. Zirve yarışındaki üç takımın da puan kaybetmesi, taraftarın iştahını kabartmıştı. Kuşkusuz bir ruh hali camiaya ve takıma da yansıdı.
Şenol Güneş maç öncesi çok rahattı. Çoğu zaman yüzünde gördüğümüz gerginlikten eser yoktu. Buna rağmen ilk dakikalarda Beşiktaş bu sezon çoğu maçta yaşadığı 'gerilimi üzerinden geç atma' hastalığıyla mücadele etti. Tıpkı sağanak yağmura gebe kara bulutlar gibi bir kasvet çökmüştü hücum organizasyonlarına. Bir yağmaya başlasa rahatlayacak, ardından 'Güneş' açacak, belki de gökkuşağı bile görünecekti.
İşte yağmurun fitilini ateşleyen şimşek, Quaresma'nın sihirli ayağından çıktı. Yaptığı orta, Semih Saygıner Usta'nın 3 bant vuruşu gibiydi. Cenk'in kafasına çarpıp, gol oldu. Sonra daha coşkulu bir oyun ve Talisca'nın muhteşem füzesi. Cenk belki topu kontrol etse, hiçbir şey olmayacaktı ama onun başarısızlığı, Talisca'ya yaradı.
Sonra, 'Battı balık yan gider' düşüncesiyle risk alıp, yüklenen Akhisar'ın çırpınışları yorgun Beşiktaş'ın bocalamasına neden oldu. Ve ikinci yarının başında Şenol Güneş oyuna müdahale etme ihtiyacı duydu.
"Şampiyonluğa oynayan takımı 40-50 bin kişi desteklemeli" diyen Advocaat'ın tespitinin vücut bulmuş halini gördük sonra Vodafone Arena'da. Beşiktaş taraftarı takıma öyle bir enerji verdi ki, 'Ölüyü ayaklandıracak' bir diriliş başladı. Önce Reis, sonra tayfa ayağa kalktı. Bir ara Cenk'in auta çıkan topu yakalamak için attığı depar var ki, bu çok önemliydi. Bu depar, "Dirilmiş sinirlerin, yorulmuş kaslara nasıl hükmettiğini" gösteriyordu. Atınç'ın golü zaten maçı zihinlerde bitirdi.