Şenol Güneş'in bilmiyorum bu sezon ilk yarıda seyredip, ikinci yarıda çözdüğü kaçıncı maç oldu bu. Ama bu kez çözüm biraz zorunlu hale geldi, 'Değiştirmezsen, değiştirirler' kuralı işledi. Marcelo'nun sakatlığı ve Tolgay'ın oyuna girmesiyle orta bölgede oluşturulan üçlü, Beşiktaş'ın ilacı olabilecek tek seçenek gibi duruyordu. Güneş de bunu yaptı, pozisyonlar gelmeye başladı.
Quaresma'nın yokluğunda sürekli yer değiştiren ve 'Hazerfen Çelebi'ye dönen Babel de ne yapacağını şaşırıp, kendi kimliğini bile kaybetti.
Burada, Quaresma'ya bir parantez açmak istiyorum. Şenol Hoca, "Yaşı da geçti" dese bile öğrenmenin yaşı yok. Hakemi alkışlayarak gördüğü sarı kartla, Beşiktaş'ı ne kadar sıkıntıya soktuğunu dün gece canlı canlı izleyerek öğrenmiştir umarım.
Beşiktaş onun yokluğunda orta sahayı üçleyip, pas trafiğini yükseltince Kayserispor'un baskısını çözmek de kolaylaştı. Sanırım Şenol Hoca, "Oynamayan oyuncu da oynayan kadar değerlidir" derken bunu kast ediyordu.
Nitekim gol de geldi. Ama ondan sonra Beşiktaş'ın anlaşılmaz acemilikler içine düşmesine anlam veremedim. Adı Beck olan ancak kendini 'Kelebeck' zanneden Andreas'ın gereksiz hücum sevdaları affedilir gibi değildi. Erkan Kaş o bölgeyi 'İpek Yolu'na çevirdi. Beşiktaş'ın golü yediği sırada da rakip kaleye en yakın Siyah-Beyazlı oyuncu oydu. Zaten rakibin ikinci golüne de doğrudan imzasını koydu. Maçı 1 gol 1 asistle tamamladı. Tabi ikinci golde Tosic'in katkısını da teslim etmek gerekir!
Bu tabloya bakıp da Beşiktaş'ın, "Şampiyon olduk" havasına girip, rehavete kapıldığını söylemek de doğru olmaz. Olympiakos yorgunu olmalarına rağmen çok istediler, çok çalıştılar ancak Kayserispor da müthiş bir direnç koydu. Öyle maçlar vardır ki aldığınız 1 puan bile kazanç sayılır. Bu maç onlardan biriydi. Beşiktaş kaybettiği 2 puana üzüldüğü kadar, kazandığı 1 puana da sevinmeli.