Biraz sonra adını yazacağım arkadaş daha önce de başka mecralarda benzer şeyler söyledi. Bu zamana kadar herhangi bir açıklamada bulunma ihtiyacı hissetmedim. Arkadaş; böyle konuşarak kendine bir paye çıkarma ihtiyacı hissediyorsa, kendini böyle tanımlıyor, tamamlıyorsa varsın yapsın... dedim.
Bir de; biraz sonra sözünü edeceğim meseleyi de içine alan dönemi anlatan '172 Saatlik Hikaye' ismini taşıyan bir kitapçık yazmış olduğum ve orada her şeyi açık-net ve en ince ayrıntısına kadar anlattığım için, nasip olur da kitap yayınlanınca bu meselelerin hepsine cevap verilmiş olur... düşüncesiyle gerekli açıklamayı hep erteledim.
Ancak; ne ahlaki ortam ne de siyasi zemin henüz uygun değil... düşüncesiyle söz konusu kitapçığın yayınlanmasını ertelediğim için, kısaca ve mecburen bir açıklama yapma mecburiyeti hasıl olmuştur.
Mesele; tam 20 yıl önce Ak Parti'nin kuruluş bildirgesi sayılan, 14 Ağustos 2001 Salı günü, kuruculardan biri sıfatıyla Recep Tayyip Erdoğan'ın okuduğu metni kimin yazdığı meselesidir.
Hiç yüksünmeden (Allah'a şükür ben de var olanı paylaşma, dağıtma ve hatta talan etme konusunda hiç cimri davranmadım) söz konusu metin için Mevlana İdris Zengin'e ve Ali Murat Güven'e teşekkür ederim.
Evet, bu açıklamayı yapmama sebep olan kişi Ali Murat Güven'dir.
Ali Murat Güven en son TV5'te katıldığı bir programda söz konusu metin için "Ben yazdım, satır satır" diyesiymiş.
Dahası "yetkililerle istişare ettik", Tayyip Erdoğan'ı kastederek "yazdıklarımı bire bir kullandı", "hiçbir çıkarma yapmadı" demiş. Bir de "Hüseyin Besli bana üç paket sigara aldı"...
2
Gelelim meselenin aslına; Recep Tayyip Erdoğan Ak Parti'nin kurulduğu 14 Ağustos 2001 Salı gününden önceki cuma günü bana üç metin sipariş eder.
Bir: Kuruluş Bildirgesi
İki: İlk Genel Başkan olarak yapacağı konuşma
Üç: İlk Grup Başkanı olarak yapacağı konuşma
Görüleceği gibi vakit çok kısa olduğu için (Cuma öğleden sonra-cumartesi-pazar-pazartesi) bildiğim ve samimiyetine, yeteneğine güvendiğim kişilerden yardım almak istedim. Bunlardan birisi Büyükşehir'de de beraber çalıştığım Mevlana İdris Zengin'di. İkinci olarak araştırma ve organizasyon işleri yapan Mustafa Nafi Kaya'dan yardım istedim. Ali Murat Güven'i bana Mustafa Nafi tanıştırdı.
Oturup birlikte ilk metni oluşturmaya çalıştık, o anki donamımız ve hissiyatımızca tamamlamıştık da.
Sonra ben, (güya) tamamlanmış bir, henüz tamamlanmamış iki metinle pazartesi günü Ankara'ya geçtim.
Kuruluş çalışmaları ve heyecan nedeniyle ancak gecenin geç bir saatinde Tayyip Bey'le bir araya gelebildik, getirdiğim metni takdim etmek için.
Ben söz konusu metni okurken (Belediye'de de, daha sonra Başbakanlık döneminde de çoğunlukla böyle yapardık) mekanda Abdüllatif Şener ve Turan Çömez de vardı.
Okuma işi bittiğinde bir de baktım ki ortada metin falan kalmamış.
Daha çok Abdüllatif Şener'in müdahalesiyle mevcut metin parçalanmış. (Ara not: Daha önce ne Tayyip Bey'le ne bir başkasıyla ne yazacağız diye oturup bir tespitte, istişarede bulunmamıştık.)
Bu nedenle gecenin geç saatinden sonra, biraz kızgın, biraz üzgün ama mecburen orada yeniden bir metin yazdım.
Şafi Öztekin de benim elle yazdıklarımı bilgisayarda yazdı.
Kuruluşta okunan metin işte bu metindir.
Şimdi; açıkça görüldüğü gibi Ali Murat Güven'in söylediklerinin tamamı askıda kalmaktadır.
Yani; 'satır satır' onun yazması, yazdıklarının bire bir kullanılması, hiçbir bölümün çıkarılmaması söz konusu değildir.
Kaldı ki, İstanbul'daki çalışmalarımız sırasında biz, henüz, kurulacak partinin adını dahi bilmiyorduk.
Doğru olan İstanbul'daki çalışmalara katkıda bulunduğudur, bunun için kendisine o zaman da teşekkür etmişimdir, şimdi de teşekkür ederim.
Ayrıca kendisine sigara falan almışlığım söz konusu değildir. Patronu pozisyonundaki Mustafa Nafi almış olabilir mi bilmem.
3
Aslında söylemek istediğim;
İşin doğrusu ben bu konuların böyle uluorta konuşulmasından rahatsız olmaktayım, dahası utanmaktayım.
Metni başkaları yazmış olabilir. Bir kişi veya bin kişi katkıda bulunmuş olabilir. Burada esas olan kimin o metni dillendirdiğidir. Söz konusu metnin kim için yazıldığıdır.
Oldum olası 'metin yazarları'nın bu vadide kendilerine 'pay' çıkarmalarını anlayabilmiş değilim. O kişi/kişiler birer cevher(!) olan metinlerini herhangi bir kişiye bağlı olmaksızın yazıp, rafa koyup, en fazla para verene satmış olmuyorlar.
Belirli bir mekanda, zamanda, belirlenmiş bir amaca yönelik olarak bilinen birisi için yazılmıştır o metinler. Yani burada önemli olan o 'Bilinen Birisi'dir. Bu konuda ilgili ilgisiz epeyce kişi konuşmuş/konuşuyor olmasına rağmen, ben kendi adıma Recep Tayyip Erdoğan'ın metinlerini uzun süre, çok önemli anlarda, ben/biz yazdım... demekten çekindim, teeddüp ettim.
Zaten bu nedenledir ki; sözünü ettiğim '172 Saatlik Hikaye' başlıklı kitapçığın yayınlanmasını hep öteliyorum. Vaktinizi aldım, affola.