Dediğimiz gibi cumhuriyet kendisi arızalarla yüklüdür.
Nedir iddiası cumhuriyetin; egemenlik hakkını halka aktarmak… değil mi?
Oysa; cumhuriyet ta başlangıçtan beri dilemma üzerine kurulmuştur.
Jean-Jacques Rousseau der ki bu hususta:
Cumhuriyetin iki tane iradesi vardır; genel irade ve halkın iradesi.
Kuruluşta genel irade üzerinde kurucu unsurların %100 ittifak etmesi gerekir diyor Rousseau, bir idarenin cumhuriyet olabilmesi için.
Bu ise despotizmin ta kendisi olduğu gibi üzerinde hiçbir tartışma yapamadığınız bir dogmadan ibarettir.
Bu yapısıyla cumhuriyet bir seçkinler iradesidir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın başında bulunan ‘değiştirilmesi dahi teklif edilemez’ maddelerinde olduğu gibi seçkinlerin/okumuşların oluşturduğu dogma halkın iradesini hem engeller hem de ezer geçer.
Ayrıca zannedilenin aksine cumhuriyet musavvatçı da -eşitlikçi- değildir. Daha çok yetişmiş/yetişkin bireyler üzerine kendisini inşa eder.
Tıpkı Konya’daki beyefendi ve televizyonda cumhuriyet olmasaydı senin ananı bilmem kimler beller senin adında Hans olurdu diye parmak sallayan kendilerini yetişmiş/yetişkin sayanlar gibi.
Kadının karşılık olarak demokrasiden bahsetmesi, adamın bunu duymazdan gelmesine gelince;
Zannedildiği gibi cumhuriyet ile demokrasi arasında da bir geçişkenlik yoktur.
Demokrasinin erdemleri veya nakısaları bir tarafa,
Cumhuriyetçi anlayışla demokratik anlayış çoğu kez çatışma halindedir.
Çünkü cumhuriyet elitist olmaktan vazgeçmez iken demokrasi söylem düzeyinde de olsa eşitlikten yanadır.
Böyle olunca;
Biz de kendini solcu, liberal, sosyal demokrat, CHP’li, Cumhuriyetçi, Atatürkçü, Kemalist olarak tanımlayan her bir birey elitisttir, bir dogmaya bağlıdır, dışlayıcıdır, ötekileştiricidir.
Yani gericidir, vesselam.
Öyleyse Türkiye artık;
Cumhuriyet kavramını ve cumhuriyetin Türkiye uygulamasını tartışmak durumundadır.
İki yıl sonra yüzüncü yılını kutlayacağımız cumhuriyetin geçen yıllarda demokrasi ile sınavı ve bundan sonra nereye evrileceği doğrusu Türkiye için hayati bir soru…
(Not: Süleyman Seyfi Öğün Hoca’ya selam)