Son günlerde;
Bahusus İsmail Kılıçarslan – Bedri Gencer arasında cereyan eden 'Ehli Sünnet'cilik tartışması nedeniyle, faydası olur diye; 28 Aralık 2017 tarihinde yayınladığımız 'Maturi Dersleri/7 (Tevilat) başlıklı yazımızı bir kere daha dikkatlerinize sunma ihtiyacı hissettik, hayrolur inşallah...
1
Eğer bugün Müslümanlar arasında karşıtlık ve kavga var ise;
Ki fazlasıyla vardır ve bütün acımasızlığı devam etmekte olup, her yerde Müslüman kanı akmaktadır.
Emin olun ki; ayrışmış her bir gruba önderlik yapan, onları din adına harekete geçiren kişilerin tamamı 'tefsir' yapmaktadırlar.
İster ayet bazında ister pasaj veya sure ister Kur'an'ın tamamı üzerinde bir kişi tefsir yaptığında demiş oluyor ki;
"Bu ayetin murat ettiği, salt budur! Sadece budur." Keza pasaj ve sureler içinde aynı şey geçerli olup, giderek der ki tefsirci;
"İslam benim söylediğimdir; nokta."
2
Oysa İmam Maturidi der ki;
Tefsir yapma hakkı ve yetkisi sadece sahabelere hastır.
Sadece onlar, kesinlik içerecek bir şekilde 'bu ayette murat edilen şudur' diyebilir.
Çünkü onlar ayetin gelişine şahitlik etmişlerdir, nüzul sebebini de bilmektedir.
O ayete muhatap olduğunda peygamberin hal ve hareketlerini bizzat görmüştür veya birinci kaynaktan öğrenmiştir.
Yine; ayetin gelişinden sonra peygamberin onu ümmetine aktarışına ve ayetin hayata geçirilişine vakıftırlar.
Devam eder Maturidi; sahabelerden sonra gelenlerin Kur'an'ın açıklaması babında yaptıkları/yapacakları ancak 'tevil' olabilir.
Tevil: Muhtemel doğrular içinde bir doğruyu tercih etmektir.
3
Tekrar bugüne dönersek;
Her türlü mezhep, meşrep, tarikat, cemaat, grup adına söz söyleyen kim var ise; 'tefsir' yapmaktan vazgeçip 'tevil'e başvurduklarında Müslümanlar arası ayrışmalar ve çatışmalar itikadi/inanç temelini kaybedip, şahsi çıkar, 'kişisel yorum farkı' ve çatışma düzeyine inecektir.
Böyle olunca da hiçbir grup diğerini tekfir etme hak ve iddiasında bulunamayacaktır.
Bunun ne büyük bir nimet olacağını anlamak içinse derin bir ferasete ihtiyaç yok;
Makul ve normal akıl sahibi olmak yeterli...
Bu kadarına da mı sahip değiliz, dersiniz...