1
Seçimden sonra kendimizce durumu analiz eden yazılar yazdık bu sütunda.
Bir tane de magazin yazısı.
Geri dönüşler itibariyle rahatlıkla söyleyebilirim ki; o bir tek magazin yazısı diğer bütün yazıları solladı geçti. Başka gazetelerce iktibas edildi, internet sitelerinde haber oldu, benim pek alış-verişim yok ama o mecrada dolaşan tanıdıkların söylediğine göre sosyal medyada oldukça itibar gördü.
İki farklı kesimden ve iki farklı niyetle ilgi çekti yazı:
Ak Partili dostlar karşılaştığımızda veya telefonla arayarak; “birisinin doğruları söylemesi gerekiyordu” diye teşekkürlerini bildirirken; muhalefet buradan bir çatlak oluşturabilir miyiz diye yaklaştı meseleye.
2
İlk sözüm muhalefete; “boşuna heveslenmeyin ben sizin bildiğiniz anlamda Ak Parti’yi eleştirmem. Ak Parti’yi yaralayıcı, tökezletici, aşağılayıcı, yıkıcı, yıpratıcı bir eleştiri manyaklığına kapılmam;
Öyle ‘özeleştiri’ falan ayaklarına da inanmam.”
Sonra Ak Partililere; “sevgili dostlar! Kuruluş felsefesinde ve fiilen kuruluşunda emek ve katkısı olan birisi olarak ben Ak Parti’yi eleştirmem.
Ama yanımda oturan kardeşimin dizine vurarak, karşımda oturan arkadaşımın gözlerinin içine bakarak uyarma görevini yaparım.
Bunu geçmişte yaptık, gelecekte, icap ederse daha da fazla yaparız.”
(Madem bu noktadayız, okuyucular ve dostlar kendi tanık oldukları ya da yaşadıkları ‘gülünecek şeyler(!)’ gönderirlerse onları değerlendiririz)
3
Şimdilik bu konuyu bir soruyla kapatalım isterseniz.
Soru şu: Bir kişi; elinden tutarak memuriyete girmesine vesile olan, sonradan bürokratik kademeleri tırmanırken imkanlarını ve itibarlarını kullandığı kişi/kişilere karşı nankörlük yapmışsa, bu nankörlük o kişide kalıcı bir özellik haline gelmiş midir?
Asıl sorulması gereken; o kişi milletvekili olmuşsa, en ufak bir krizde ya da keskin bir virajda yine nankörlük yapar mı diye o kişiyi takip etmek gerekir mi, gerekmez mi?