1
Neylersin… aslolan yaşamaktır, fakat ölüm de haktır.
Neylersin… özellikle dijital teknolojiyi insanlık için bir tuzak olarak görsek de, kaçınılmaz çevre etkisiyle onlardan faydalanmaktan da geri durmayız.
Neylersin… kavgasız, savaşsız bir dünya isteriz de, ar-namus için, vatan-millet için gün geldiğinde hepimiz birer cengaver oluveririz.
Neylersin… dün sırf estetik ve edebi kaygılarla okuduğun metinleri, an gelir yeniden bu kez bir destan olarak okursun.
2
Önce kayınpederin, ardından üç yıl geçmeden kayınvalidenin ölümünden sonra köye beraber ilk gidişimizdi.
Onların doğdukları, çocukluk ve gençliklerini yaşadıkları, evlenip çoluk-çocuğa karıştıkları, ama gömülemedikleri köye…
Eşimin abisi (Emin) ana-babasının evini-barkını, kapısını-eşiğini, çitini-çubuğunu bu kez yetim ve öksüz olarak dolaşınca duygulanır ve bir türkü tutturur:
“Şu yüce dağları duman kaplamış
Yine mi gurbetten kara haber var
Seher vakti bu yerde kimler ağlamış
Çimenler üstünde gözyaşları var.”
Ve o anları eşi (Leman) telefonuyla kayda alır ve paylaşır sonra bizlerle…
Şimdi; ne zaman anasından-babasından söz açılsa…
Ne zaman bir ölüm, hele hele terör nedeniyle bir can aramızdan ayrılsa eşim telefonunda bulunan o kaydı açar, dinler, hüzünlenir, öfkelenir, söylenir…
3
Rıza Tevfik Bölükbaşı’yı şu veya bu şekilde, az veya çok, dergilerde, antolojilerde okumuş olsam da onlar epeyce geride kalmıştı.
Karın yağışıyla çirkinliklerinden kurtulup beyaza bürünen İstanbul’da…
Geçmiş sakinlerini bildik ve tanıdıkça daha çok kök saldığım, çocuklarımın ve torunlarımın doğduğu Çengelköy’de…
Yaşlılığımda, varlığını yaptığım en iyi işlerden biri olarak gördüğüm ofisimde yalnız başıma günü ve geçmişi demlerken…
Rıza Tevfik’in şiirleriyle baş başa buldum kendimi.
Ve onlardan biri
“Yüce Balkanları duman bağlamış,
Gene mi gurbetten kara haber var?
Seher vakti burda kimler ağlamış?
Çemenzar üstünde taze çiğler var!
Ufukta iz gördüm kızıl bayraktan,
Dumanlar ağıyor nemli topraktan;
Tekbir sadaları gelir uzaktan,
Hudut bağlarında sanki mahşer var.”
Belli ki şairin o gün Balkanların kaybedilişinin hüznüyle kaleme aldığı dizeleri, halk irfanı ‘Balkanlar’ı ‘dağlar’, ‘gene’yi ‘yine’, ‘çemenzar’ı ‘çimenler’, ‘taze çiğler’i ‘gözyaşları’ yaparak benzer her acı üzerine okunacak anonim bir destana çevirmiş.
İyi ki de öyle yapmış,
Yoksa Karadeniz’in bir köyünde o destanı dinleme şansımız olabilir miydi ki?
Diyebiliriz ki;
Vatan (Mustafa Kutlu’ya selam olsun) bazen bütün bir dünya, büyük bir coğrafya olabileceği gibi küçücük bir köy evi de olabilir.
Evimize düşen bir acı bizi ne kadar sarsarsa, vatanın herhangi bir köşesinde vuku bulanı da o derece sarsar.
Yine aynı şeyi tekrarlayacağım;
Her birimizin yaşı, doğumumuzdan itibaren kaç yıl geçmiş olursa olsun, isterseniz 10 yıl deyin, en az yüzdür, yüz olmalıdır.
Emin olun ki bir yanılsama içinde değilim;
Daha bugün, torunlarım bahçede karın keyfini çıkarırken, büyük dedeleri (yani babam) bir hastane odasında yatıyor olsa da yüz yıllık yaşanmışlığa rağmen, niçin yatağa düştüğünden şikayetlenmekteydi.
Babam ile torunlarımın hayatları birbirine karışmıştı. Yani bir tarafımda torunlarım öbür yanda babam ve ortalarında ben…
4
Eğer bir millet yüz yıldır aynı ağıtı yakıyorsa,
İnanın bunu sonu selamettir.
Modern silahlar bedenlerimizi delip-parçalayıp geçse de kolektif şuurumuzu delemeyecektir, parçalayamayacaktır.
Yeter ki, birbirimizin gözüne daha dikkatli bakalım.
Yeter ki, bir gerekçe aramadan birbirimizin ellerini tutalım.
Yeter ki, kulağımıza ulaşan ağıtlara, destanlara adres sormayalım.