4
Biliyor musunuz?
Adamlığın bir vasfı da sözünden dönmemektir. Bir hususta bir kere bir laf edildiyse zinhar ondan dönmek söz konusu değildir, varsın o söz yalan olsun, yanlış olsun...
Hani; İngiliz Savunma Bakanı'nın Afganistan'daki gelişmeler üzerine Daily Mail Gazetesi'ne verdiği röportajdan sonra, BBC Türkçe söz konusu habere dayanarak İngilizlerin Türkiye'de Afgan Göçmen Merkezi açacağını söylemişti ya. Bunun üzerine Altaylı da 'İyi ki varsınız sevgili dostlar' başlıklı bir yazı yazarak, bu bilgiyi verdiği için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ve İktidarını aşağılama imkanı sağladığı için 'dostum' diye hitap ederek İngiliz bakana teşekkür etmişti.
Çok kısa sürede, bakanın böyle bir şey söylemediği ortaya çıkmasına, BBC Türkçe ve benzerlerinin yanlış haber yaptıkları için özür dileyerek haberlerini geri çekmesine rağmen;
Söz konusu haberin asparagas/yalan/kasıtlı/yıkıcı olduğu kısa sürede anlaşılmasına rağmen Altaylı ne özür diler ne de yazısını yayından kaldırır.
Çünkü o adamdır, sözünün arkasında sabit kadem duranlardandır.
Yazıyı geri çekerek özür dilemeye yaklaşmayan Altaylı, özür mahiyetinde Türkiye Cumhuriyeti'nin İngiltere Büyükelçisi ile görüşür.
Meseleyi bir kez de Büyükelçi anlatır/aktarır.
Ancak Altaylı hâlâ sözünün arkasında olduğunu göstermek için Büyükelçi'ye şunları söyleyebilir/sorabilir.
"Peki sizin veya dışişlerinin haberi olmadan İngiltere ile böyle bir konu konuşulmuş olabilir mi?"
Sanki haberi yalan çıktığı için üzgündür Altaylı. Ancak üzüntüsü yalana bulaşmış olduğundan dolayı değil.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, dolayısıyla iktidara yüklenmesine imkan sağlayan kullanışlı ve önemli bir aparatı kaybettiğinedir.
Nerden mi çıkardım bunu?
Yukarıya aldığım soruya Büyükelçi'nin verdiği cevaptan(!)
Altaylı'nın aktardığına göre Büyükelçi der ki; "Başka ülkeleri bilmem. Ama İngiltere ile böyle bir şey olmaz." Bu cevaptan düz bir mantıkla şunu anlarız değil mi?
"Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı başka ülkelerle Dışişleri'nin ve ilgili Büyükelçi'nin haberi olmadan görüşmeler yapabilir. Ama İngiltere ile olmaz, buna ben müsaade etmem..."
Oysa bir büyükelçinin böyle bir şey söylemesi mümkün değildir.
Muhtemelen Büyükelçi; başka ülkeleri bilmem ama Türkiye böyle bir şey yapmaz anlamında kurmuştur cümlesini...
Ama Altaylı bunu böyle anlarsa sorusu anlamsızlaşır, değersizleşir. Duruşu bozulur, fiyakası tozlanır,
Velhasıl adamlığına halel gelir.
5
Biliyor musunuz?
Fatih Altaylı'nın küfürle ünsiyeti yeni değildir.
1990'ların başında BEST Radyo'da yaptığı programlarda da, istisnasız her gün dindarlara/muhafazakarlara/dincilere/Müslümanlara söverdi, Altaylı.
Böyle olunca ben sahiden korkarım Altaylı ile polemiğe girmekten.
Bu yazıyı da bir polemik vesilesi olarak görmemesini, temenni ederim.
Yazının başında belirttiğim gibi, birbirimiz hakkında karşılıklı vuku bulan vicahi ve gıyabi sözlerimiz nedeniyle oluşan –küçük de olsa- hukuk bana bu istekte bulunma hakkını vermektedir diye düşünüyorum.
Peki öyleyse niye yazdım?
Hiç kimsenin Fatih Altaylı'ya aslolan 'adam olmak' değil, 'insan olmak' olduğunu hatırlatmadığı için...
"İnsan
Eşref-i mahlukattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı.
(...)
Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak
rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için
bana deha değil
belgeler gerekli
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza."