Sayın Cumhurbaşkanı’nın söyledikleri üzerine…
1
Ak Parti’nin kurulduğu yıllardı.
Özellikle her grup konuşmasından sonra basında Sayın Erdoğan’ın konuşma metinlerinin analizi yapılırdı; şu cümleyle şunu, o kelimeyle bunu kastetti vs. babında…
Ben ise; söz konusu metinlerin oluşumunun faili olarak, bu yorumlar karşısında kah içten içe, bazen de kahkahalarla gülerdim.
Çünkü söz konusu zevatın mecazlarla ve remizlerle yapmaya çalıştıkları okumaların tamamı yanlış olurdu.
Çünkü o metinler, çoğu kez hiçbir mecaz ya da remiz içermeksizin, ne iseler o idiler. Gizlediği ya da örttüğü hiçbir arka plan içermiyorlardı.
Zaten, bugünün dünyasının, belki de tarihin ‘dili yüreğine en yakın kişilerinden biri’ olarak Tayyip Erdoğan’ın böyle bir konuşma üslubunu sürdürmesinin mümkünatı da yoktur…
Seneler sonra, bu kez ben, aynı duruma düşmek istemeksizin, Sayın Cumhurbaşkanı’nın din konusunda söylediklerine dair analizde bulunmak durumundayım.
2
Tayyip Erdoğan’ın; “İslam’ı 14 asır, 15 asır önceki hükümlerle uygulayamazsınız…” derken, kastettiğinin Kur’an ve sünnet olmadığını söylemek bile abesle iştigaldir.
Sevsin, sevmesin tanıyan herkes bilir ki; “Sevgili Peygamberimiz…” derken, muhtemelen dili ve dudağı titrediği için, rengi ve tınısı değişmiş şekilde kelimenin ağzından çıktığı Erdoğan böyle bir ithamdan beridir, uzaktır.
Peki nedir o zaman kastedilen;
Kastedilen; Peygamberin ölümünden sonra Müslümanların, yaşadıkları zamana ve şartlara göre geliştirdikleri çözümler, pratikler, öneriler daha doğrusu fetvalardır.
Öyleyse;
O gün nasıl ki bir takım insanlar (alimler) günün şartlarına ve ümmetin maslahatına uygun fetvalar üretmişse, bugün de bugünün şartlarına göre yeni fetvalar üretilebilir/üretilmelidir.
Böyle olunca; şartlar, zaman ve zemin değiştiği için pekala eski fetvalara eleştirel bir tavırla yaklaşılabilir ve hatta reddedilebilir.
Bu cümlenin doğal devamı; kimi geçmiş fetvalar vardır ki hala güncelliğini korumaktadır/koruyabilir.
3
Sorulduğunda;
‘Hanefiyim, Maturidiyim’ diyen birisinin Sayın Erdoğan gibi düşünmesinde şaşırılacak bir şey yoktur.
Hatırlarsak; İmam Maturidi bilginin kaynağı, üçtür, der…
Birincisi duyulardır, ikincisi haberlerdir, üçüncüsü ise akıldır.
Dikkat edilirse duyuları bilgi kaynağı kabul ettiğimiz anda biz ‘çağdaş’ oluruz.
Yani ‘duyu’ dediğimiz şey, belirli bir zaman diliminde belirli bir mekanda yaşayan kişiye aittir ve o duyu o zamanın ve mekanın şartlarıyla kayıtlıdır.
Haber ise bizim geçmişimizdir.
Bu haberin içinde vahiy vardır, sünnet vardır ve diğer insanların yaşanmışlıkları vardır.
İkisini bir araya getirip yeni bir teklifte bulunmaya biz ‘akletme’ deriz.
Yani teşhiste bulunuruz, problem çözeriz ve yol haritası eşliğinde gelecek tasavvurunda bulunuruz.
Böyle olunca Müslüman, özellikle Maturidi bir zihnin tarihin herhangi bir evresini; dönemini dondurması ve sürekli onu değişmez bir doğru olarak dolaşımda tutması doğru olmadığı gibi mümkün de değildir.
Aslolan eskinin tecrübelerinden ve birikimlerinden faydalanarak, bugünün imkanları nispetinde akledmek, yeni şeyler söylemektir, bunun adı da ‘güncelleme’dir.
4
Peki; bu noktada ve bundan sonra söylenecek olan nedir? Söylenecek olan; aynı meram başka cümlelerle anlatılamaz mıydı? sorusudur…