BİR DE GAVURCA MI SÖYLESEK?
1
Maturidi derslerini başından itibaren takip edenler görmüşlerdir ki; söz konusu derslerden murat, geçmişin önemli bir aliminin söylediklerinin bugünün Türkçesine aktarmaktan öte; bugünün problemlerine o söylemler dolayısıyla bir ışık tutabilir miyizin imkanlarını aramaktır.
Önemine binaen birkaç kez vurgulama gereğini hissettiğimiz tefsir-tevil meselesine, yine önemine binaen bir kez daha, bu kez başka bir bağlamda ve başka bir dil ile yeniden değinme gereğini hissettik.
2
Bilesiniz ki; tefsircilerin çoğu, ya da her tefsirci biraz ideologtur.
İşaret etmek gerekir ki; bizim gibi toplumlarda entelektüel geçinenlerin kahir ekseriyeti de, bir dünya görüşüne sıkı sıkıya, hatta körü körüne bağlılıkları nedeniyle birer ideologturlar.
Peki kimdir ‘ideolog’?
Doğruyu elinde bulundurduğuna, sarsılmaz bir bağlılıkla inanan insandır.
Hatırlayın, tefsirci de ‘doğru İslam’ benim söylediğimdir, diyordu.
İkisi de ‘doğru’ üzerindeki tekelinin tartışılma konusu yapılmasına bile tahammül edemez, kendilerine kafa tutulmasından çok rahatsız olur.
Genellikle, modernitenin tam anlamıyla yerleşemediği; ne tam anlamıyla modern, ne de tam anlamıyla geleneksel sayılamayacak, kafa karışıklığına maruz toplumlarda kendine yaşama imkanı bulan ideologlar, mizaçları ve meslekleri gereği aşırı aktif olmalarından dolayı rahatlıkla radikalizme kayabilecekleri gibi hem diyalektik düşünceye, hem de tarihselliğe karşı konumları nedeniyle zaman içinde değil, mekan içinde yaşarlar.
Bu vasıfları nedeniyle ne doğru dürüst bir tarih bilgisine/algısına sahiptirler, ne de amacı ve yöntemi belirlenmiş bir gelecek tasavvuruna…
Bir ideolog için geçmiş-şimdi-gelecek aynı sahnede, yan yana dizilmiş gibidir.
Bu nedenle takipçilerine karşı bazen geçmişin kadim bilgisinden inciler aktaran bir bilge, bazen geleceğe dair kesin haberler veren bir kahin edasıyla davranır. İzleyenlerin gözünde bir gözüyle uzak geçmişi gözlerken öteki gözüyle geleceği gören kişidir.
Ancak; zamanın ve mekanın, yüzyılların ve toplumların üzerinden daldan dala atlayan bu tipler, hiçbir konuda ‘etrafını cami ağyarını mani’ bir düşünceye sahip olmadığı için zevksizliğin ve vasatsızlığın diktatörlüğünün burçlarında dolaşmaktan kurtulamaz.
Kuşku, soru, başka fikirler, çözümlemeler, parçalanmalar ve birleşmeler her ideoloğu korkutur, bu nedenle her zaman kötü ruhlardan/fikirlerden korunmak için kendisinin ve izleyicilerinin etrafına muhkem bir koza örerler.
Onlar için her şey ya bu, ya da şudur. Ya iyidir ya kötüdür, ya aktır ya da karadır.
3
Şimdi;
Bütün işleri-güçleri din adına birbirine sataşmak, birbiriyle uğraşmak olan kişilere bir de bu gözle bakalım isterseniz.
Her birine tıpa tıp uymuyor mu yukarıda tanımlanmaya çalışılan elbise?.. Öyleyse; onlar mevcut pozisyonlarından kolay kolay vazgeçemeyeceklerine/vazgeçmeyeceklerine göre, aklı selim sahibi herkese düşen, onların mekanından uzak durmak ve onları zamanın akışına, doğrulamasına bırakmaktır. Aksi halde kendimize de, toplumda var olan/var olagelen sahih inanca/düşünceye, tavra, duruşa, kendimiz kadar başkalarına da hayat hakkı tanıyan kadim bilgiye yazık etmiş oluruz.
Not: Bu ders, Daryuş Şayegan okumaları izleğinde yapılmıştır.