1
'Sosyal medya' dediğimiz mecranın insan hayatında husule getirdiği en belirgin özelliklerden bir tanesi 'mahrem'in ortadan kaldırılmasıdır.
Eskiler kendini sakınmayı erdem bilirlerken;
Sosyal medya nesli kendini deşifre etmeyi marifet sanıyor.
Bizim gibi toplumlarda daha dün, sokağın bile mahremiyeti bulunurken, bugün en muhafazakâr bilinen çevreler/kişiler dahi yediklerini-içtiklerini, giydiklerini, sevdiklerini, birlikteliklerini, çoluk-çocuklarını, ev hallerini... nihayet yatak odalarını herkese açmayı bir başarı hikayesi gibi yabanıl gözlere açık hale getirmektedirler.
Bir 'başarı' gibi kabullenilen bu gerçeklik, aslında insanın gizemini, insanın insandan farkını ortadan kaldırdığı, insanı yabancılaştırdığı için neredeyse bir felaket habercisi.
Kadim dünyanın bilgeleri "Kendini bilen Rabb'ini bilir" derlerdi.
Sosyal medyanın şımarttığı günümüz bireyi, kendini tanımadığı için Rabb'lik taslamaktadır.
İnsanlık giderek bütün hakikatlerinden soyutlanıp çıplaklığa doğru ilerlemektedir ne yazık ki.
2
Kemal Tahir; 'Esir Şehrin Mahpusu'nda romanın kahramanlarından birine şunları söyletir:
"Görüşmeye gittikleri günlerin birinde İhsan, cezaevleri için 'burası çıplak adamlar ülkesi' demişti. 'Buradaki çıplaklık, üst başla ilgili değil, insanın içiyle ilgili... Dışarıda insanı insandan saklayan çeşitli perdeler, peçeler, maskeler, burada birkaç güne kalmadan sıyrılıp düşüyor. Bir araya kapatılmış olmak hiçbirimizde, olduğumuzdan başka türlü görünebilmek gücü bırakmıyor..."
Burada görüldüğü şekliyle mahpusluk insanın kekremsi de olsa başkasının içini görebilme feraseti kazandırıyor.
Bir başka cephesiyleyse insanı savunmasız, korunaksız, ayıpsız, utanmasız... bırakmasıyla bir felaketi çağırıyor.
3
Eğer;
Hem dış hem iç haliyle çıplaklık hapishanelere mahsus bir şey ise;
Bütün iddiasının aksine sosyal medya; güya sosyalleşme adına, insanı soymakla ve çıplak bırakmakla mahpushaneye tıkmaktadır.
Dünya hapishanesine hoş geldiniz.