1
Bir önceki yazımızda ‘Kudüs’ün kaderinin Halep’in kaderine bağlı’ olduğunu...
Halep kurtarılır ve korunur ise kimsenin Kudüs’e dokunamayacağını söylemiştik.
2
Gelen haberlere bakılırsa Halep’te durum iç açıcı değil.
Esad güçleri şehri tam bir ablukaya almak için, varil bombası kullanmak dahil en ağır silahlarla saldırmaya ve kendi insanını öldürmeye devam ediyor.
Halep’in düşmesinin doğuracağı çeşitli komplikasyonlar bir tarafa...
Doğrudan Türkiye’nin yara alması anlamına gelecektir.
Hakan Albayrak 12 Kasım 2014 tarihli Star Gazetesi’ndeki köşesinde diyor ki:
“Halep düşerse Türkiye sınırında 900 km boyunca Türkiye ile savaşmaya hazır örgütler olacaktır. Türkiye’nin muhaliflere yardım etmesinin cezasını İran ve Esed yönetimi Türkiye’ye kesmek isteyecektir.”
Bir önceki yazımızda Türkiye’nin başkalarının zorlamasıyla savaşın içine düşmemesi ve savaşın Türkiye’nin içine girmemesi için Halep’e askeri müdahalede bulunması gerektiğinin altını çizmiştik.
3
Türkiye’nin Halep’e müdahale etmesi ya/ya da ‘müdahale edebilir’ algısını bölgeye ve dünyaya yerleştirebilmesi Kürtlere bağlıdır.
Kürtlerle barış tesis etmeyen/edemeyen, bir anlamda kendi iç barışını gerçekleştiremeyen Türkiye’nin ise böyle bir rol oynaması hem teknik olarak hem psikolojik olarak mümkün değildir.
4
Tarih Kürt halkının önüne büyük bir nimeti ve fırsatı getirip koymuştur.
Kürt halkı gerçekçi ve akılcı davranırsa bölgenin geleceği için ‘kurucu bir rol’ oynayabilir.
Kürt halkı terör yoluyla Türkiye’nin ayaklarına bağladığı prangayı çözdüğü takdirde sadece Türkiye huzura ermiş olmayacak...
Bölgenin yeniden kurulmaya çalışılan düzeni ve yeniden çizilmeye çalışılan sınırların belirlenmesinde tarihi bir rol oynayacaktır.
Bu gerçekten de Kürt halkı üzerinde büyük bir yük ve sorumluluktur.
Sürecin nasıl işleyeceğini önümüzdeki günlerde görüp, izleyeceğiz.
Umarım ki bölge halkları kendi kaderlerini tayinde başkalarının çıkarlarına göre değil, kendi halklarının geleceğini kurma yönünde adım atarlar.