Dinlemesini bilmeyen, düşünmenin de üstesinden gelemez diye düşünüyorum.
Dinlemeyi bilme demek, merak ediyorum demektir.
Düşünme merak etmekle başlar.”
Rasim Özdenören
Doğrusu daha Çengelköy’e gelmeden Çınaraltı’ndaki gruptan haberdardım. Ancak haklarında pekte iyi şeyler duymamış dolayısıyla iyilikler düşünmüyordum.
Sonradan anladığıma göre, hani bir önceki yazıda ‘şok metodu’ndan bahsetmiştim ya; çoğunlukla o yüzden olsa gerek, biraz da genel-geçer, bilindik-bildik cemaatlere göre daha fazla Kur’an vurgusuyla konuşuluyor olması nedeniyle bu guruba karşı cami cemaati diyebileceğimiz kesim mesafeli durmaktaydı.
Bu nedenle olsa gerek; çok uzun süre neredeyse her akşam bu gruba katılmama rağmen hiç konuşmadım, hep dinledim. (Eğer bugün de biraz dinlemesini biliyorsam o günlerin çok tesiri olmuştur.)
Sabırla ve merakla, neredeyse hiçbir cümleyi, hiçbir kelimeyi kaçırmaksızın hep dinledim.
Yıl 1973 olmuştu.
Genel seçimler vardı ve ben artık siyaseten de Zeytinburnu ile ilişkimi kesmiş Üsküdar İlçe Teşkilatı’na gidip gelmeye başlamıştım.
Bir akşam, hani, Çengelköy Caddesi”nden mezarlık yoluna sapılıyor ya şimdi börekçinin veya manavın olduğu yerde bir kahvehane vardı.Orada Milli Selamet Partisi’nin ‘Kahve Toplantısı’ vardı.
Baş/son konuşmacı liste birincisi rahmetli Ali Oğuz idi. Ondan önce başkaları da geldi, konuşmalarını yaptılar gittiler, herhalde başka yerlerden de bekleniyorlardı.
Ali Oğuz’dan önce konuşacak herkes konuşup gitmişti ama Ali Oğuz’dan henüz hiçbir haber yoktu.
O günlerde şiir okumasını daha çok seviyordum. Bunun için olsa gerek mikrofonu bana verdiler, bir şeyler oku o zamana kadar Ali Bey’de gelir diye.
Mikrofonu aldım, kendimce o atmosfere uygun bir şiir okudum Al Bey yok, başka da okudum yok. Mikrofonu bırakmak istiyorum ama arkadaşlar devam diye işaret ediyorlar.
Ben o akşam belki de hayatımın en uzunu olacak şekilde, kah şiir okuyarak, kah eskilerden meseller anlatarak, kah siyasi analizler yaparak tam 1,5 saat konuşmuştum.
Ertesi akşam Çınaraltı’na gittiğimde daha yerime oturmadan İsmail Abi; “Yahu sen konuşmayı biliyormuşsun!”
“Kahveye gelmedim, ama yolun karşısında 1,5 saat ayakta seni dinledim” demişti…
İsmail Abi’ye Allah sağlıklı uzun ömürler versin inşallah.