1
Bir önceki yazımızda Ak Parti’mizin duçar olduğu ‘büyüklük’ problemlerinden bahsetmiştik.
Bir cümle daha ilaveyle devam edersek; büyük olanın düşüşü de o oranda gümbürtülü, üzücü ve sarsıcı olur…
Yazdıklarımdan ‘küçük güzeldir’ güzellemesi yaptığım çıkarılmasın. Çoğu kez küçük olanın güzel olması bir tarafa; yüzleştiğimiz durum bütünsel, normal, orantılı bir büyüme/büyüklükten öte bazı uzuvların orantısız ve aşırı büyüme halidir.
2
Büyümeye paralel olarak gelişen bir başka hastalık ise ‘önemli adam’ sendromudur.
Kuşkusuz bütün iktidarlar ve kurumlar gibi Ak Parti’mize de musallat olan yıkıcı unsurlardan bir tanesi de budur.
Mesela; hadi siyasetçiler zaten önemsenmeyi, görünür olmayı, takdir edilmeyi, pohpohlanmayı ve alkışı sevdikleri için siyaset yapıyorlar diyelim ve onların kimi uygulamalarını hoş görmesek de anlayışla karşılayalım.
Peki, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden sonra dışardan atanan bakanlara ne oluyor ki, sanki devletlu olmanın gereğiymiş gibi onlar da öncü ve artçı araçlarla ve kalabalık bir koruma ordusuyla hareket ediyor.
Oysa mesele ‘önemli’ olmak değil ‘gerekli’ adam olabilmektir.
Bizim Zeki’nin deyişiyle; Ak Parti’deki ana değişimlerden/sapmalardan birisi de sistemin ‘ev kedileri’nin eline geçmesidir.
Oysa aslolan ‘sokak kedisi’dir. Yani, zorluklarıyla ve imkanlarıyla hayatın içinden gelmektir. Tırnaklarıyla kazıyarak kazanmaktır…
Başkalarının ihsan ettiği koltuklara oturup, masa başında hesap yaparak siyaset yapılmaz.
Siyaset hesabi değil hasbi bir uğraştır, vesselam.