1
Gerek bu sütunda gerek başka mahfillerde; II. Abdülhamid'i deviren İttihat Terakki Partisi ile bugünkü muhalefet arasındaki benzerlikten çok bahsedildi.
Bu kez 6'lı masa bağlamında meseleyi benzeştirerek bir kez daha dile getirmek istedim.
Bir karşılaştırma yapalım dedim.
Dünkü Ahmet Rıza (İttihat Terakkinin başkanı), pozitivist ve Batıcıdır, bugünün CHP'sine eştir.
İttihat Terakki'nin Ziya Gökalp'i olsa olsa bugünün İYİ Partisine denktir.
Bugün ki HDP'yi İttihat Terakki içinde en iyi karşılayacak kişi Arapgirli ateist Abdullah Cevdet'tir.
Gelecek Partisi, hem İslamcı hem İttihatçı Said Halim Paşa'ya benzetilebilir.
DEVA ise olsa olsa, tam anlamıyla İngiliz dominyonu olmayı savunan Prens Sebahattin olabilir.
2
Malum; bunca farklı inançta/düşüncede olan insanlar;
Tıpkı bugünkü gibi 'Tek adam' yönetiminden şikayetlenerek, 'Parlamenter Sistem' isteyerek Abdülhamid'i devirme hususunda birleşmişlerdi.
Ancak tarih hep tekerrür edecek değildir.
Bu kez Tayyip Erdoğan'ı yiyemeyecekler, İnşaallah...
3
İttihat Terakki'nin paşalarından ve onların günümüzdeki karşılıklarından bahsi başka bir zamana ertelemeyi uygun bularak;
Batıperestlere, bugün ki olay ve olguların ışığında özellikle de Srebreniste soykırımının 27. yılında, 15 Temmuz'un ise 6. yıl dönümünde (gençlerin tabiriyle) kapak olsun diye Talat Paşa'nın ağzından bir iki cümleyi buraya almak istiyorum.
Batılıların nezdinde "... şark meselesi, gösterildiği gibi bir insanlık (hatta hb.) ve Hıristiyanlık meselesi değil, tersine, bir nefret ve çıkar sorunudur. (...)
Türkiye'nin yeni düzenlemeler yapması hiçbir zaman istenmedi. (...) Bir devletin yönetiminde gelişme ve yenileşme, onun siyasi ve iktisadi bağımsızlığına bağlıdır..."
"Londra Konferansı kıyıcı bir operatör gibi ameliyatlara girişti (...) Londra Kongresi bütün bu hususlarda yalnız, 'hak güçlünündür' ilkesiyle hareket ediyordu. (...) Sir Edward Grey, elçimizi, 'Edirne'ye gittiğiniz taktirde İstanbul'u da kaybedersiniz' diye tehdit etti. (...) Bay Pichou da Londra kararlarına karşı gelmeye hakkımız olmadığını öne sürmüştü. Hepsi, bizi, Türkiye'nin ortadan kalkmasıyla tehdit ediyordu."
Ne işimiz var, Irak'ta/Suriye'de/Libya'da/Azerbaycan'da... demeye benzemiyor mu?
'AHİM kararlarına karşı gelemezsiniz' söylemine benzemiyor mu?
Bu da; bugünlerin en çok tartışmanın konusu olan muhacirler hakkında olsun; "Rusların Van'ı, Bitlis'i, Muş'u ve Erzurum'u işgali sırasında yapılan ve bizzat Ruslar tarafından itiraf olunan zulüm ve cinayetler o derece vahşice işlenmişti ki, Müslüman halk artık konutlarında kalmaya cesaret edemeyip, aç ve çıplak olarak göçe başlamıştır. Böyle göçen Müslümanlardan altıyüzbin kişi ölmüştür..."