25 Ekim Salı günü Medeniyet Üniversitesi ile Üsküdar Belediyesi ortaklaşa bir etkinlik düzenlemişlerdi: “15 Temmuz Gururumuz Üsküdar’da ve Her Yerde”
Etkinlik koordinatörü Ahmet Kavas’la birlikte belirlediğimiz “15 Temmuz’da Üsküdarlı Olmak” başlığıyla bir konuşma da ben yaptım.
Oradaki konuşmayı, biraz özetleyerek, biraz sağını solunu düzelterek okuyucularımla da paylaşmak istedim.
1
“Değerli dostlar!
Konuşmama abartılı cümleler kurarak başlamak istiyorum:
15 Temmuz’da Üsküdarlı olmak, Çanakkale’de Seyit Onbaşı’nın takımında olmak gibidir.
15 Temmuz’da Üsküdarlı olmak, kaçan Yunan kuvvetlerini kovalayarak İzmir’e ilk giren müfrezede olmak gibi bir şeydir.
15 Temmuz’da Üsküdarlı olmak, Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa gibi; “kurşunlardan birisine benim adım yazılmışsa yapılacak bir şey yoktur evlat” diyebilmektir.
Bir hatırayla devam etmek isterim.
2006 veya 2007 yılıydı, Çengelköy Havuzbaşı İlköğretim Okulu mezuniyet törenine katılmıştık. O gün benden de bir iki şey söylememi isteyen dostlara:
‘Dostlar!’ demiştim.
‘Çocuklarımızın mezuniyetini kutlamak güzel. Birlikte pilav yemek güzel. Ama biraz da etrafımıza, biraz da geçmişe baksak…
Mesela, sevgili hocalarım! Bir zamanlar Vecdi Bingöl diye birinin sizin gibi bu okulda öğretmenlik yaptığını biliyor muyuz, hatırlıyor muyuz?
Vecdi Bingöl ki, Türk Sanat Müziği’nin büyük bestekârlarından Sadettin Kaynak’ın eserlerinin yüzde 60-70’inin sözlerini yazan kişidir.
Vecdi Bingöl ve Sadettin Kaynak’ın, Vahdettin’in köşküne yazlığa gelen Yahya Kemal, İhsan Kongar ve başka gündelik dostlarında katılımıyla Çengelköy İskele Meydanı’nda çay içerek veya demlenerek edebiyat sohbetleri yaptıklarını, fasıl geçtiklerini biliyor muyuz?
Vahdettin’in Köşkü demişken; karşımızdaki tepe, Osmanlının son padişahı Vahdettin’in veliahtlık dönemini orada geçirdiğini, oradan saraya gittiğini…
Necip Fazıl’ın İstanbul şiirini Beylerbeyi’nden Vahdettin’in Köşkü’ne bakarak yazdım dediğinden kaç tanemizin haberi var.
Değerli dostlar.
Hemen üst tarafımızda, tepede iki ulu çınar ağacı var. O çınarların dibinde de bir eski bina, şimdilerde orada Nazlı Ilıcak oturuyor. Bir zamanlar aynı binanın İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif’e ikametgâh olduğunu…
Sonra; bir iki nesil, Türkçe ve okur-yazar olan bütün çocukları ağlatan Kemallettin Tuğcu’yla aynı köyden olduğumuzu biliyor mu çocuklarımız? Evi hemen karşımızda bulunan mezarlık yokuşundadır, o caddenin adı da Kemalettin Tuğcu Caddesi’dir.
Yine Türk romanının usta isimlerinden Peyami Safa’nın ‘Matmazel Noraliya’nın Koltuğu’ ve ‘Sözde Kızlar’ isimli romanlarının mekânının Çengelköy olduğunu…
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın büyük romanı Huzur’un kadın kahramanı Nuran’ın Kandilli’de oturduğunu, Mümtaz ile Nuran’ın defalarca Kandilli-Vaniköy-Kuleli-Çengelköy hattında sohbet ederek yürüdüklerinden ne kadar haberdarız.
Yeri gelmişken, Huzur sadece bir roman değildir. Huzur bir lisans programınca bir fakültede ders kitabı olarak okutulacak çapta sosyoloji kitabıdır.
Musikiyle ilgilenenler için kaynak bir eser, resim konusunda ise giriş babında müracaat edilecek bir kitaptır.
2
Bütün bunları niye anlattım?
Sadece Çengelköy değil, aynı hikâyeleri Beylerbeyi, Kuzguncuk, Selimiye, İcadiye, Şemsipaşa, Valide Atik, Uncular, Bağlarbaşı, Çamlıca, Kısıklı vs. semtler için de anlatabiliriz.
İşte Üsküdar bu semtlerin tamamının toplamı, hatta daha fazlasıdır.
Dahası Üsküdar; Üsküdarlılar ‘fetihten önce fethi gören şehir’in mukimleri olarak övünürler. Ancak Üsküdar fetihten yüzyıllarca yıl önce, ta hicri birinci asırda İslam’la, Müslümanlarla şereflenmiş topraklardır.
Üsküdar’ın bir adı (semti) de ‘Harem’dir. Yani Mekke-Medine merkezli kutsal toprakların başlangıcı.
Yetmez; Üsküdar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin doğumuna neden olan Kurtuluş Savaşı’nın da kapısıdır. Üsküdar-Özbekler Tekkesi’nden geçmeyen/geçemeyenler, oradan bir nevi tezkiye alamayanlar Ankara’ya ulaşamamış, Kuvay-ı Milliye’ye katılamamışlardır.
15 Temmuz’a gelirsek.
Tıpkı geçmişte olduğu gibi, 15 Temmuz destanının yazılmasında da Üsküdar hayati bir rol oynamıştır.
15 Temmuz gecesi İstanbul’da öne çıkan direnç noktalarını bir sayalım isterseniz.
Boğaziçi Köprüsü-Saraçhane- Vatan Emniyet-Kısıklı-Çengelköy-Havalimanı.
Gördüğünüz gibi altı mekândan üç tanesi Üsküdar sınırları içerisinde.
Şehitlerimize bakalım isterseniz. Her biri sembolik öneme haiz… Gelin birkaç tanesini zikredelim.
Erol Olçok; iktidara yakın, Çorumlu yani Anadolu’nun bağrından, yaşadığı gibi ölen bir aksiyon adamı. Ve de Üsküdarlı, Kuzguncuklu, Çengelköylü.
Mustafa Cambaz; TC. vatandaşı bile değil, Balkan göçmeni, yani Osmanlı gönül coğrafyasını temsil ediyor. O da Çengelköylü yani Üsküdarlı.
Halil Kantarcı; o gece kimler sokaklarda, meydanlarda idi ye cevap sadedinde Milli Görüş kökenli birisi. Çengelköylü.
Mete Sertbaş; Acıbadem muhtarı, mahallenin abisi, hamisi, kanaat önderi (bu arada Çengelköy muhtarını da unutmayalım, ilk vurulup gazi olanlardan)
3
Peki nedir Üsküdar’ı özel ve ayrıcalıklı kılan;
1400 yıllık İslam Medeniyeti’nin, ilim ve irfanının olgunlaşa olgunlaşa geliştiği yer,
Ta başlangıcından beri insanlık tarihinin tüm kazanımlarının üst üste bindiği, toprakta hayat bulduğu belde.
Milletin hülasasının toplandığı şehir.
Nesilden nesle çoğaltılıp genlerimizi kodlayarak aktarılan bir medeniyet tasavvuru, son iki-üç yüzyıldır üzeri örtülmüş olsa da 15 Temmuz gecesi Üsküdar’da ve memleketin her yerinde ortaya çıktı.
Tam da üstat A. H. Tanpınar’ın dediği gibi; milletlerin birikmiş kudreti nesillerin hatası üzerinden atlayıp geçti.
Şimdi tekrar başa dönebiliriz.
Kurduğumuz cümleler gerçekten abartılı mıymış?