‘Müslümanlar’, ‘dindarlar’, ‘İslamcılar’ on yıllardır bir bekleyiş içindeydiler. Neredeyse yarım asırdan beri bir ‘dava’ adına sınırlı imkanlarla fikir dergileri çıkardılar, okullar açtılar, vakıf ve dernekler, gazeteler ve yayınevleri kurdular, kadınıyla erkeğiyle bir ‘dava’ seferberliği ilan ettiler. Şiddete başvurmadan sabırla sistemin baskılarına karşı direndiler. Mütevazı salonlarda mazlumlar olarak omuz omuza verdikleri masalarda fikir ürettiler, aksiyon planladılar. Nice siyasi darbe atlattılar, darbe girişimleri savuşturdular. Bu süreçte adım adım onları amaca ulaştıracak stratejik hedefler koydular. Bir takım kronik sorunların çözümünde büyük riskleri göze aldılar, mayınlı alanları temizleme cesareti gösterdiler. Ve bu yolda umutla adeta bir rüyaya yattılar.
İşte bugün o rüya gerçekleşti. Geçiş dönemleri bitti. Ve yıllarca marşlara, ezgilere konu olan o ‘şafak’ söktü. ‘Dava’nın yetiştirdiği en büyük lider, şimdi devletin en tepesinde. Diğer bütün kademeler, bu geleneğin birikimli isimleriyle dolu. On yıllardır sistemin dışladığı dindarlar bugün sabırla yürüdükleri o zorlu yokuşun zirvesinde olmanın sevincini yaşıyorlar. Sessiz bir devrimin yorgunluğu ama aynı zamanda hedefe ulaşmanın heyecanı içinde şimdi yeni bir ‘restorasyon’ dönemine hazırlanıyorlar.
Evet, restorasyon dönemi önemli. Zira bu zorlu yolun asıl kalıcı işleri bu zamanda yapılacak. ‘Dava’ ruhuyla hareket eden ‘dindar’, ‘muhafazakar’, ‘islamcı’ siyasetçiler, stk’lar, akademisyenler, işadamları ‘dava’ adına her ne yapacaklarsa bugün yapacaklar. ‘Müslümanca bir düşünce geleneği’ nasıl oluşturulacaksa, ‘özgüvenli bir müslüman tasavvuru’ nasıl inşa edilecekse, ‘modernizm karşısında özgün bir medeniyet duruşu’ nasıl hayata geçirilecekse o gün işte bugün...
Hep üzerinde konuşulan, değer merkezli o ‘özgün zihniyet ve hayat’ ideali artık bütün yönleriyle pratiğe taşınmayı bekliyor. Siyaset ahlakından toplumsal ilişkilere, adaletten, kültür ve medeniyet inşasına tasavvurun fiiliyata dönüştürüleceği günler bugünler. Konferans salonlarında anlatılan, cilt cilt kitaplar yazılan ve bütün dünyaya ‘barış, adalet ve ahlak’ vaadeden o misyonu icra etmek için artık büyük bir engel kalmadı. Bu ‘dava’ sahipleri için kendi düşünce ufuklarını hayata geçirmek üzere bundan daha uygun bir vasat bir daha olmayabilir. Bundan sonra önlerine çıkacak her engel, doğası gereği dünya hayatının sıkıntıları, dertleri olacaktır.
Büyük inşanın artık bir mazereti, büyük bir engeli kalmadı. Yalnızca siyasetçisiyle değil, sivil toplumu, akademisyeni, işadamıyla ortak bir sorumluluk bu. Ve hatta sorumluluk artık daha büyük... Zira bir yanda yıllardır mağdur edildikleri alanlarda kendi haklarını alırken, bir yandan da kendileri gibi düşünmeyenlerin haklarını garanti ederek yol almak vazifesi var omuzlarda. Toplumun bütün kesimlerine demokratik ve hukuk sisteminin gereği olarak sahibi oldukları hakları teslim etmek ve bunun garantörlüğünü yapmak kendi haklarını korumak kadar önemli.
Zorlu yollarda yürümenin sorumluluğu tahammül ve sabırken, imkanlar içinde iktidar yürüyüşünün sorumluluğu hakkı ve adaleti tesis etmek. ‘Dindarlar’ hedefe ulaşmak için gösterdikleri çabadan daha büyük bir gayret içinde, ilham aldıkları değerler dünyasını inşa etmekle sorumlular artık. Hakkı verilmeyen, kıymeti bilinmeyen nimet, onu daha iyi kullanacak yeni sahiplerini bekler. Hem ilahi kelam, hem tarihsel pratik bunu söylüyor. Siyasi kurumlarıyla, sivil toplumuyla, işadamıyla, eğitimcisiyle ‘dava’ya inanan herkes için asıl büyük vazife şimdi başlıyor.