Kara cumartesi, 97 can aldı, nice yaralı bıraktı arkada. Ateş en çok düştüğü yeri yakıyor elbette ama hepimizin de canı acıyor. O günden bu yana, ateşin düştüğü evlerde acıyla uykuya teslim olanların, sabahları sevdiklerinin yokluğu kâbusuna uyandıklarını düşünüp, terörü bir kez daha lanetliyoruz. Onların acısı bizim de gündelik hayatımızı istila ediyor. Allah geride kalanlara sabırlar versin, vefat edenlere rahmetiyle muamele etsin. Tüm Türkiye’nin başı sağ olsun!
Cumartesiden bu yana, hadiseleri ekran başında izleyenler olarak bizler acıya gark olmuşken, birilerinin, kan kokusu hala havadayken ve insan cesetleri yerden kalkmamışken, vahşetin psikolojisinden sıyrılıp hemen nasıl siyasi açıklamalar yapabildiğini, sözüm ona katili dahi teşhis etme cüretkârlığı gösterebildiğini aklımız almıyor. Ölüler henüz toprağa girmemişken, katliam üzerinden bir siyaset kurgulayabilen demir/taş bir kalbin yaklaşımını vicdanımız kabul etmiyor. İşte o anda acımız öfkeye dönüşüyor. Bu olsa olsa ortak olunan bir suçun ikrarı olabilir. Olsa olsa, kendinden menkul bir canavarlığı başkalarının üzerinde seyretme girişimi olabilir.
Devletin elbette sorumlulukları var; failleri teşhis etmek, cezalandırmak, varsa güvenlik açıklarını tespit etmek, sorumluları hakkında gerekeni yapmak, hatta gerekiyorsa istifa mekanizmasını devreye sokmak gibi… Fakat on yıllardır süren terör kaynaklı sorunlar için elini taşın altına koymuş, siyasi risk almış, meşru devlet iradesini gözünü kırpmadan terörün faili olarak hedef tahtasına koymak, çatısı altında yaşadığımız bu devletin hak ettiği bir şey değil. Ama devleti terörle itham edenlerin mizacıyla uyuşan bir ahlaksızlık.
Delil aramadan suçluyu ilan etmek, ahlaksız ve kolaycı bir konformizmden başka hiçbir şey değil. Ucuz bir siyasetin, acıdan ve ölümden güç devşiren adi bir hesabın en net göstergesi. Devletiyle barışık Kürt vatandaşların asla güven duyamayacağı bir siyasal aklın, dibine kadar kana bulandığının ilanıdır bu yaklaşım.
* * *
Kara cumartesi, Türkiye için gerçekten talihsiz bir dönemeç. Türkiye’nin maruz kaldığı terör belasının yeni bir evreye girdiğini gösteriyor olaylar. Ankara’da, ülkemizin göbeğinde terörün sivillere bu derece yakın hale gelmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir husus. Fakat aynı zamanda tüm bu olanlar, Türkiye’nin verdiği mücadelenin kapsamını da ortaya koyuyor. Terör artık bölgesel bir mesele olmaktan çıkıp, ülke sathına yayılıyorsa, hedefin de genişlediğini, hatta siyaset üstü bir amaca yöneldiğini gösteriyor bu; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yönelik bir girişim olduğuna işaret ediyor. Uluslararası siyasette özne bir ülke olmaya, milli hedeflere sahip çıkmaya ve Ortadoğu’nun, Akdeniz’in, Kafkasya’nın, Balkanlar’ın ortasındaki bu stratejik ülkenin kendi dinamikleri üzerinde bir arada yaşama ülküsüne karşı hesapları su yüzüne çıkarıyor. Bu nedenle Türkiye’yi vuran terörün panzehri, tüm bu ülkülere daha sıkı sarılmak, sahip çıkmak.
Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı büyük mücadeleye göğüs gerecek olan yine bu devlet olduğuna göre, bugün yapılacak iş, terör karşısında devletin manevi şahsiyetini yıpratmak yerine, ona sahip çıkmak. Birlik ve dayanışma dediğimiz şey, işte tam da böyle zamanlarda ihtiyaç.