İslam’ın ilk kıblesi Mescid-i Aksa, Müslümanların girişine kapatıldı ve İsrail askerleri postallarıyla mabede girdi. Postalların ezdiği, sadece İslamî geleneğin değil, İbrahimî geleneğin de kutsalları.
Etnik, dinî, mezhebî ayrımlar Ortadoğu’da baş edilmesi güç mücadeleler içinde boğuşan çok sayıda kimlik ortaya çıkardı tarih boyunca; Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Zerdüşt, Yezidi, Sünni, Şii, Alevi, Nusayri, Ortodoks, Katolik, Protestan, Süryani, Arap, Türk, Kürt, Fars... Bunlar bir çırpıda sayabildiklerimiz. Bir de buna fakir-zengin, köylü-şehirli gibi ayrımları dâhil ettiğimizde insanlık bütün ortak değerleri adeta unutmuş gibi.
Bu tablo içinde Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırı, uluslararası siyaseti ne kadar etkiler bilinmez ama dünya Müslümanlarını yakından ilgilendiriyor. Fakat Müslümanları kıblelerine karşı yapılmış böylesi bir tecavüz karşısında birleştirebilecek bir iklim yok halihazırda. Irak’tan Suriye’ye, Mısır’dan Türkiye’ye Müslümanlar çatışma halinde. İslamcısıyla laikçisi, Şiisiyle Sünnisi, Selefisiyle haricisi biteviye bir mücadele içinde. Buna bir de ulus-devlet fikrinin enjekte ettiği etnik çatışmalar da dâhil olunca tüm ortak zeminler kayganlaşıyor.
Irak, Suriye, Arabistan, Mısır ve Türkiye’de dindaşlığın sağladığı ortaklıklar şöyle dursun, ticaret, su kaynakları, enerji nakil hatları, tarım arazileri, nihayetinde tarihi ve kültürel ortaklıklar şu an ne yazık ki, mücadele sebebi olmaktan başka bir şey ifade etmiyor. Mezhebi bölünmeler ve ulus-devlet fikri Müslümanları o kadar parçaladı ki, ortak kıbleye yapılan saldırı bile bir ümmet şuuru ile birleşmeye artık mani.
Elden gelen, ancak ‘Mescid-i Aksa ağlıyor’ vurgulu duygusal çıkışlar... Oysa duygu ile aklı nerede devreye sokacağını bilmek insan cinsinin en temel bilinç meselesi. Rasyonel bir bakışla özeleştiriyi devreye sokabilseydi Müslümanlar, belki Mescid-i Aksa bugün daha az ‘ağlar’dı! Modernite karşısında özgün bir ontolojik duruş ortaya koyamamak, geleneği yanlış yorumlamak ve Müslüman halkları kompleks ve geri kalmışlık içinde statükoya mahkum etmek, Müslüman dünyanın sosyolojik ve siyasi temel sorunları bugün. Bu sorunlar özeleştirinin kapısını kapattıkça, müminler dışarıdan gelen tehlikeler karşısında da sağlam bir duruş ortaya koyamıyorlar.
Dinler arası diyaloğu yanlış anladıkları gibi din-içi (intra-faith) diyaloğu da gerçekleştiremiyorlar. Oysa diyalojik ilişki sadece farklı dini gelenek taraftarları arasında değil, aynı dine mensup kişiler arasında da öncelikli bir ihtiyaç.
Peygamber’in vefatından kısa bir süre sonra Cemel ve Sıffin ile aralarına duvar ören müminler, mezhebi ayrımlarla birbirlerinin dertlerinden uzaklaştılar. Bugün en temel ortak meselede, mabetlerine yapılan saldırı karşısında dahi birleşemiyorlar.
Müminlerin Mescid-i Aksa için bugün hiçbir şey yapamıyor olması, aslında Müslümanların genel vaziyetinin de bir göstergesi. Barış ve esenlik dini İslam’ın müntesiplerinin barıştan bu kadar uzaklaşması pek çok şeyi bir daha gözden geçirmeyi gerekli kılıyor.