Kısa adıyla G-20, son günlerde Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden birisi. Hafta sonu itibarıyla da dünya gündeminin baş sırasına oturacak.
Küresel ekonomiye ve siyasete yön veren dünya liderleri, hafta sonu Antalya’da toplanıyor. 2008 yılından bu yana devlet başkanları düzeyinde yapılan toplantılar ekonomik tabanlı olsa da, siyasi ve diplomatik mevzuları da kapsıyor. 19 ülke ve Avrupa Birliği ile birlikte 20 dev ekonomi, dünya ekonomisinin neredeyse %90’ını temsil ediyor.
Dünyada iki yüzün üzerinde ülke varken, ekonomik gücün %90’ının yaklaşık 20 büyük ekonomik güç elinde toplanıyor olması küresel adaletsizliğin en kaba hesabı.
Çünkü bu küresel ekonomik sistemin insana olan bakışı, kişisel çıkarların maksimizasyonu prensibine dayanıyor. İktisatçıların ‘insan rasyonel bir varlıktır’ görüşü üzerine bina edilen bu sistem, bireyin elindeki kaynakları en iyi şekilde değerlendirip çıkarları maksimize etme dürtüsünden besleniyor. Devletler için de bu böyle. Bütün siyasal hesaplar faydacılık kuramı üzerinden yapılıyor.
Oysa paylaşıma dayalı insani bir temel üzerine inşa edilmeyen tüm ekonomik sistemlerin yoksulluğa, sefalete dayanan sosyal problemlere de gebe olacağını biliyoruz. Nitekim dünya bugün bir yanda obeziteyle mücadele ederken, diğer yanda açlıkla imtihan ediliyor. Haz üzerine kurulu hayat tercihlerinin teşviki, insanlara mutsuzluk ve tatminsizlik gibi yeni sorunlar getiriyor. Dünya, iktisadi aklın kriziyle baş başa. Dünyanın bir zihniyet eleştirisine, yeni bir iktisat felsefesine ihtiyacı var. Zira insanların üretim, tüketim, yatırım ve tasarruf kararları değer dünyalarından bağımsız değil.
Böyle bir ortamda dünyaya değer sunma sorumluluğunu Türkiye üstleniyor. Nitekim G-20 Liderler Zirvesi süresince Türkiye, tüm siyasi ve ekonomik hesapların üzerinde insani bir mesele koyacak masaya; mülteciler... Bu yönüyle G-20’nin aynı zamanda insani ve vicdani diplomasi ajandasının altını çizmek gerekir. Gerek Suriye’nin komşu ülkelerindeki 4.5 milyon sığınmacı, gerekse Avrupa güzergahında kendine sığınacak ülke ararken, Akdeniz’de yaşam mücadelesi veren mülteciler, G-20 ajandasını salt bir ekonomik büyüme gündeminden başka bir noktaya taşıyacak.
Türkiye’nin bu girişimleri uluslararası toplumun dikkatini çekmek bakımından önemli fonksiyonlar icra ediyor. Nitekim BM 70. Genel Kurulu’nda ‘Akdeniz havzasındaki göçmenlerin ve özellikle Suriyeli sığınmacıların trajedilerine ilişkin küresel farkındalık’ teklifi Genel Kurul’da kabul görmüştü. Önümüzdeki günlerde konu BM’nin gündeminde böylece daha çok yer alabilecek.
Türkiye, 49.5’lik istikrarlı iç siyasetiyle etkinliğini daha çok ortaya koyabileceği, bölgesel ve küresel belirleyiciliğini artırabileceği bir hafta sonuna girerken, G-20 liderleri de yavaş yavaş Türkiye hava sahasına girmeye başladı bile.