Marjinal bazı yayın organları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili haberlerinde birtakım fotoğraflar kullanıyor. Bu fotoğraflar sözkonusu gazete ya da web sitelerinin yayın ve montaj masasında kin ve nefret dokunuşlarıyla halden hale sokuluyor, çatık kaşlı, burnundan soluyan, gözlerinden adeta ateş fışkıran bu profil fotoğrafları, aslında bir gerçeğe işaret ediyor; sözkonusu yayıncılığın ne kadar hastalıklı bir ruh haline sahip olduğuna…
Bu tür yayın organlarında fotoğraf aslından ne kadar uzaksa, altındaki haber de o derece tarafgir, o derece çarpıtılmış, o derece kin ve nefretle yorumlanmış oluyor. Fotoğrafta somut biçimde gördüğümüz tahrifatın haberdeki karşılığı çok daha büyük üstelik. Mantığın, aklın, iz’anın devre dışı kaldığı, topluma oluk oluk kin ve nefretin akıtıldığı, toplum psikolojisinin ayarlarıyla oynandığı bu haber masalarında normal bir editoryal aklın devrede olmadığı aşikar.
Marjinallik şehre indi
Kuşkusuz onları da böyle davranmaya mecbur eden kör bir talih var ortada; memur edildikleri iş, gerçek hayatta karşılığı olmayan bir algıyı inşa etmek. Yıllarca, yaşlısı, çoluğu, çocuğu, mağduru, mazlumuyla, halk içinde, mütevazi bir apartman dairesinde ikamet etmiş bir lideri, daha bir yılı dahi dolmamış bir sarayda astığı astık, kestiği kestik bir diktatöre çevirmek durumundalar. Metinleri yeniden kurgulayacak, fotoğrafları aslı olmaktan çıkaracak, devlet misafirlerinin ağırlandığı, maliyeti maksimum 3-5 bin lirayı geçmeyen bir masayı 6.5 milyon lira diye etiketleyecekler…
Her toplumda marjinaller bulunabilir. Ama asıl sorun, yıllardır kendilerini topluma objekif, tarafsız, bilimsel kalemler olarak tanıtmış isimlerin dahi bu derece marjinal algı operasyonlarının bir parçası, hatta ilham kaynağı haline gelmiş olması. Daha da ötesi, bu marjinalliğin şehre inmiş olması.
Zihnî intiharı seçiyorlar
Büyükşehirlerin, görece- sosyo-ekonomik seviyesi yüksek semtlerinde, adı sanı bilinen marketlerin üst raflarına bu yayın organları bilinçli olarak yerleştiriliyor. Kendini çağdaş, ilerici, akılcı, tarafsız niteleyen ‘beyaz ya da beyazımsı Türkler de, her gün aslında kendi zihin kimyalarını bozduklarının farkında olmadan, zahiri itibarlarını iki paralık eden bu gazeteleri alışveriş sepetlerine koyuyorlar. Bir nevi zihnî intiharın yolunu seçiyorlar. Hangi gerçek gazete okuru, çarpıtması fotoğraftan başlayan, bilaistisna her gün kendini ülkenin devlet başkanına hakaret etmeye vazifeli sayan bir gazetenin böylesi bir algı pazarlamasına itibar edebilir? Kendi zihnini ona kiralar?
Gazeteciliğin, yazarlığın ve hatta okurluğun bir yorumlama işi olduğu herkesin malumu. Bu yönüyle elbette herkes kendine yakın bulduğu bir yolu, bir düşünceyi savunabilir, o düşüncenin yayın organını takip edebilir. Ve aklı başında herkes durduğu yeri test etmek adına karşıt analizleri de takip edip, taraf olduğu düşüncenin zaaflarını da görür. Fakat kendini kör kütük bir tarafgirliğe mahkum etmiş, mücadelesini fikir üzerinden değil kişiler üzerinden yapmaya azmetmiş, gerçeği tüm boyutlarıyla tahrif etme alışkanlığına teslim olmuş bir bakış açısının ardından gitmek, onu takip etmek, zihnini ona kiralamak, hem fikri, hem aklı, hem kalbi, hem de kişiliği öldürür.
Gandhi ne diyordu;
‘Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür,
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür,
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür,
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür,
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür,
Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür,
Karakterinize dikkat edin kaderinize dönüşür…’
Hulasa, böylesi bir medya ortamında marjinal yayınlara detoks uygulamak zihin kimyamız ve ruh sağlığımız adına hayati önem taşıyor.