Dünyanın neyin alarmında olduğunu merak edip yazıyı okumaya başlayan sevgili okur; okumaya devam edip etmemek için muhtemelen anahtar kelimeyi arıyorsun.
Bu yazının anahtar kelimesi ne gündelik siyasi çekişmeler, ne hemen yanı başımızdaki terör tehdidi ne de gündelik hayatın tartışmalı konularından birisi.
Bu yazının anahtar kelimesi, iklim değişikliği... Ama dur lütfen! Konu her birimizi düşündüğümüzden çok daha fazla ilgilendiriyor. Musluğumuzdan akan su, orman yangınları, sel baskınları, tarladaki ürün, mevsim normallerinin üzerinde bunaltıcı aşırı sıcaklar, kuraklık gündelik hayatımızı ne kadar etkiliyorsa, iklim değişikliği de o kadar hayati bir konu. Üstelik etkileri sadece bizden sonraki nesillerin meselesi de değil. Bugün hayatta olan insanların ortalama yaşam süresi içinde etkilerini bir biçimde göreceği bir mevzu.
İşte bu yüzden hepimizin ilgisini hak ediyor. 120’den fazla devlet başkanı bugün Ban Ki-Moon’un özel çağrısıyla New York’ta iklim değişikliğini ele almak üzere buluşuyor. BM, dünyadaki hangi derde deva oldu ki, sözlerini duyar gibiyim. Doğru... BM pek çok siyasi konuda beklenen iradeyi ortaya koymuyor. Fakat öyle konular var ki, yaşayan tüm canlıları ilgilendiriyor ve en üst düzeyde siyasi iradeyi harekete geçirme aciliyeti taşıyor. İklim değişikliği de bunlardan birisi. Burada mesele uygulanabilir iklim dostu ekonomi ve enerji politikaları geliştirebilmek üzere çok yönlü bir seferberlik hali yaratmak.
Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Erdoğan temsil ediyor. Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın da eşlik ettiği toplantıda tüm dünyanın bu ortak problemlerine çözümler aranıp, standartlar belirlenmesi, yeni çözüm yollarının müzakere edilmesi planlanıyor.
Etkilerini genel olarak küresel ısınma olarak tarif ettiğimiz iklim değişikliği, insan faaliyetlerinden dolayı atmosferdeki karbondioksit, metan ve nitroz oksit oranının artışıyla ortaya çıkıyor. Bu oran son 800 bin senede görülmemiş rakamlara ulaştı. Kömür, petrol, gaz gibi fosil yakıtlar tüketmenin sonucu olarak gezegenimiz gittikçe ısınıyor.
Dünyadaki pek çok savaşın, mücadelenin, hatta terörün kaynağının petrol olduğunu düşündüğümüzde aslında meselenin sadece iklimsel etkilerle sınırlı olmadığı da ortaya çıkıyor. Bu nedenle iklim değişikliği sadece bir çevre sorunu değil. Alternatif enerji kaynakları bulmaktan, tasarruflu enerji kullanımına kadar uzanan, yaşadığımız çevre ile adaletli bir ilişki kurmayı gerektiren bir bilinç sorunu.
Bu kapsamda hafta sonu New York’ta binlerce insan yürüyüş yaptı ve çeşitli boyutlarıyla bu konuya dikkat çekti. Sivil toplumun konuya ilgisi pek çok açıdan önemli. Zira konu o kadar çok boyutlu ki, her ilgi meselenin bir yanını ortaya koyuyor. Bunlardan birisi de mevzunun kadınlarla ilgili boyutu mesela. Bu konuda London School of Economics’ten bir akademisyenin ilginç bir çalışması var. İklim değişikliği kaynaklı doğal afetlerde kadın ölümlerinin oranının çok yüksek olduğunu söylüyor. Toplumun kadınlardan beklediği davranış, kadınların eğitimi, kadınlara atfedilen konum böyle sonuçlar ortaya çıkarıyor. Zira herhangi bir doğal afette yüzme bilmek, yüksek yerlere tırmanmak gibi hayat kurtarıcı beceriler kadınların eğitiminde çok da önemsenmiyor. Ya da çeşitli kültürel refleksler tsunami, sel gibi durumlarda kadınların kendi iradeleriyle sorunla mücadele etme becerisini elinden alıyor. Sözgelimi kadın böyle bir doğal afet karşısında evden çıkmak yerine eşini bekliyor.
İklim değişikliği konusunda meseleye iklim dostu ekonomi ve enerji politikasından girip kız çocuklarının yüzme, spor gibi beden beceri eğitiminden çıkmak, meselenin ne kadar çok boyutlu olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla konu, karar vericilerden normal vatandaşa kadar küresel ölçekte herkesi bir başka boyutuyla ilgilendiriyor.