Mayıs ayı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın yurtdışı ziyaretleri, yani Türkiye’nin açılımları bakımından son derece bereketli bir ay.
Hindistan, Rusya, Kuveyt, Çin, ABD ve planlanan Avrupa ziyaretleri ile üç kıtaya uzanılmış olacak. Bu ziyaretler arasında özellikle kadim ticaret güzergahları olan Baharat ve İpek Yolu, yani 15 gün arayla yapılan Hindistan ve Çin ziyaretleri, Doğu üzerine düşünmenin zihin açıcı vesileleri oldu. Tıpkı her Afrika ülkesine gidildiğinde ifade ettiğimiz gibi, ne yekpare bir Afrika, ne de yekpare bir Doğu var. Tek başına Çin dahi, içinde birçok rengi barındırıyor.
Çin seddi, Çin işkencesi, Çin malı gibi birkaç tanım ve imgeye sıkıştırdığımız bu kadim topraklar, bize yine yepyeni şeyler öğretti.
Çin’deki Müslüman varlığının renkli bir izdüşümü olan Niujie Camii, geleneksel Çin mimarisi ile İslam süsleme sanatlarının nasıl iç içe geçtiğini gösteren güzel bir örnekti. Daha çok Türk, Arap, Afrika, kısmen Malay yorumlarına aşina olduğumuz İslam’ın, Çin’de bir ibadethanede nasıl tecessüm ettiğini görmek gerçekten etkileyiciydi.
İslam’ın girdiği her coğrafyada, yerel kültürle ne kadar dinamik bir ilişkiye girdiğini gösteriyordu tüm detaylar. Geleneksel, yerel değerleri yok saymadan İslam’ın kendi ruhunu nasıl hakim kıldığını temsil eden etkili bir tecrübe oldu Niujie Camii’ni görmek.
Çin’de değişken resmi kayıtlara göre 30 milyona yakın, fakat gerçekte çok daha fazla Mmüslüman nüfus olduğu biliniyor. İslam’ın Çin’e girişi çok erken dönemlerde gerçekleşmiş. Hicretten yalnızda 60 yıl sonra Çin topraklarında bir mescidin inşa edilmiş olması bunun işareti.
Müslümanlar, kara ve denizden kurduğu aktif ticari ilişkiyi aynı zamanda tebliğ aracı olarak görmüşler. Başkent Pekin’deki 1000 yıllık Niujie Camii’nden çok daha eski camiler var Çin’in farklı bölgelerinde. Çin imparatorlarının, Bizans-Sasani denkleminin de olduğu 7.yy’da Müslümanlarla kurduğu ilişki, bu mirasın temeli olmuş ve zaman içinde farklı tezahürler ortaya çıkmış. Konfüçyus’un ruh verdiği bir coğrafyada yeni karşılaşmalar, değişik yorumlar ve kültürel izler oluşmuş. Mimariden mutfak kültürüne farklı tezahürler ortaya çıkmış.
Çin mutfağının meşhurlarından olan hou-huo (sıcak kap), yani hotpot, menşei itibarıyla Müslümanların Çin mutfağına hediyesi olarak biliniyor. Bakırdan yapılmış özel bir kap, içinde çeşitli baharatların olduğu kaynayan su ile masaya getiriliyor ve seçtiğiniz sebze ve etler suya atılarak kısa sürede pişiriliyor.
Kolektif bir seçimle ortak lezzet yaratıyorsunuz. Asyalıların ‘dışarı fırlayan çivi çakılır’ sözünü akıldan çıkarmadan, kolektif bir seçimle ortak bir lezzet yaratıyor, bir masa çevresinde müşterek bir damak tadının hazırlayıcısı oluyorsunuz.
Tüm bu dinamikleri, Taoizmin, Budizmin ve farklı inanç tercihlerinin oluşturduğu kültürel etkileri birlikte düşünerek Çin ile siyasi, ekonomik ilişkilerin yanında geliştirilmeyi bekleyen kültürel ilişkiler var. Elbette bu ilişkileri besleyecek, sürdürecek aktörler gerekiyor. Üniversitelerin karşılıklı öğrenci değişim programları bu anlamda bir ihtiyaç. Dil bilen, iletişime açık kültür profesyonelleri yetiştirmek, ekonomik ve siyasi ilişkilerin mayasını güçlendirmek adına Türkiye gençliğini bekleyen yeni hedefler…
Bu yazı, Türkiye’nin Doğu ve Batı ilişkilerinin tam buluşma noktasında, ‘Uluslararası Tarih Hattı’ üzerinde, 14 saatlik Pekin-Washington uçuşunda, doğu yarımküreye ay, batı yarımküreye güneş doğarken Cumhurbaşkanlığı TUR uçağında yazıldı.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın tek başına bu uçuşu dahi Türkiye’nin çok boyutlu uluslararası ilişkiler vizyonunu ortaya koyan sembolik bir anlam taşıyordu.