BU YAZIYI SPİKERDEN DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN
Çankaya Köşkü’nde geçtiğimiz günlerde bir ilk yaşandı. Atlı birlikler ilk kez Letonya Cumhurbaşkanı için düzenlenen A tipi protokolde yerlerini aldılar.
Protokol merasimleri her ne kadar rutin görünseler de aslında alegorik düzlemden bakıldığında yığınla sembol ve temsiller içerir. Klasik imparatorluk düzenlerinde çok daha katmanlı olan bu temsiller modern dönemlerde sadeleşmiştir. Fakat her durumda küçük detayların dahi diplomasi dilinde bir karşılığı vardır. Ne eksik, ne fazla, her şey ince ayarlı bir protokol gramerine tabidir.
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün isteğiyle protokol düzenine dahil edilen atlı birlikler aslında çok da uzak olmayan bir tarihi geçmişe sahiptir. İlk kez 1920’de Atatürk döneminde Meclis Muhafız Taburu’na bağlı olarak ihdas edilen birlik, uzun yıllar köşk içinde yer almış, 1984’te Kenan Evren döneminde Köşk’teki varlıklarına son verilmiştir. Bugün yeniden Köşk merasimlerine dahil edilmesi birtakım sosyal medya yorumlarında yer aldığı gibi Çankaya’yı ne imparatorluk geçmişine bağlar ne de bir Osmanlı mirası ima eder. Söz konusu birlikler tamamen Cumhuriyet tarihinin bir parçasıdır. Bu yönüyle, Çankaya Köşkü’nün yakın tarihle kurduğu bağı ifade eder.
Sayın Gül döneminde Köşk depolarında yok olmakla karşı karşıya kalan tarihi eserlerin, meşhur ressamlara ait tabloların gün yüzüne çıkarıldığını ve bu konuda Sayın Hayrünnisa Gül’ün öncü bir rol üstlendiğini hepimiz biliyoruz. Köşk kabullerinin yapıldığı salonların tefrişinden dekoruna, önceki cumhurbaşkanlarının portresinin yaptırılmasına kadar bu itinalı düzenlemeler Cumhurbaşkanlığı’nın kurumsal kimliğine de olumlu katkılar sağlamıştır.
Atlı birlikler her ne kadar yakın Cumhuriyet tarihinin bir parçası olsa da, referans verdiği kültürel bağlam aslında çok daha derinlerdedir. Nitekim, Türk kültüründe baskın bir unsur olan atın on altı Türk Devleti’nin bayraklarını taşıyan süvarilerle Köşk bahçesinde oluşturduğu renkli görüntü, binlerce yıllık bir kültürel ve tarihsel derinliği bugüne taşır. Özellikle uluslararası protokolde bu tür göstergeler diplomasinin araçları olarak da kullanılır. Sözle ifade edilemeyen bazı şeyler merasimlerde muhataba hissettirilir. Avrupa monarşileri, ülkelerinin tarihi ve kültürel derinliğini en çok bu tür merasimlerde ortaya koyar. Söz gelimi bugün görkemli bir İngiliz resmi protokolünde yalnızca Birleşik Krallık Parlamentosu’nun temsil ettiği İngiltere ile değil, ‘üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk’un köklü tarihiyle de muhatap olduğunuzu hissedersiniz. İngiltere bu gücü en iyi kullanan ülkelerdendir. Sadece uluslararası devlet protokolünde değil, hemen her alanda parlak bir PR zekâsı ile kraliyet ailesindeki en küçük kıpırtıyı bile dünya gündemine taşımayı başarır.
Hal böyleyken Türkiye’de tarihle kurulan her bağ, kompleksli ve önyargılı tutumlar içerir. Kendi tarihiyle ontolojik bir bağ kurmak bir yana, en ufak bir temsil bile kimilerine rahatsızlık verir. Tıpkı Çankaya’daki atlı birlikler üzerinden saltanat, imparatorluk çağrışımları yapan zihinler gibi. Bu toplumsal histeride kuşkusuz gelenekle tüm bağlarını koparan ve tarih politikasını Osmanlı’yı paranteze alarak inşa eden Cumhuriyet ideolojisinin katkısı büyüktür.
Tüm bunlara rağmen, Çankaya Köşkü protokolünde yakın tarihin kültürel sembollerine yer verilmesi güzel bir tarihe dönüş örneğidir ve Türkiye’nin geleceğine güç katar. Belki cumhurbaşkanlığı armalı mavi örtü yerine daha otantik bir eyer tercih edilse daha güzel olabilirdi. Ancak bu haliyle bile turkuvaz üniformalı süvarileriyle atlı birliklerin Çankaya Köşkü’ne yeni bir renk kattığını söyleyebiliriz.