Yukarıdaki cümle tabi ki geleceğe matuf ve kurgusaldır.
1- Şunu iyi bilelim ki ABD Fethullah Gülen’i kesinlikle Türkiye’ye iade etmeyecektir.
Söz konusu kararlılık, sadece ABD’nin Türkiye’ye bakışı, Türkiye’yi değerlendirişiyle ilgili değildir. Kendi ulusal güvenliği hatta bekasıyla ilgilidir.
Şöyle ki; ABD’de Feto gibi eyleme geçmiş olanlar şeklinde veya henüz yetiştirilme ve güçlendirilme aşamasında, gerektiğinde görev verilecek, günü geldiğinde düğmesine basılacak her ülke için birisi veya birileri mevcuttur. ‘Her ülke’ derken kastettiğimiz mazlum ve Müslüman ülkelerdir tabi ki.
Eğer Gülen’i Türkiye’ye verirse ABD, bu sistemi bozmuş olur, diğer elemanlar nezdinde koruyuculuğu tartışılır hale gelir. Feto benzeri elemanlar tereddüte düşer.
Böyle bir durum ABD’nin dünya hakimiyetini tehlikeye düşürecek gelişmelere neden olabilir.
Bu nedenle bir kez daha tekrarlarsak; ABD kesinlikle Feto’yu vermeyecektir.
2- Öte taraftan ABD, 15 Temmuz’da suçüstü olmuştur. Bir şekilde bunu izole etmek zorundadır.
Bu nedenle de bir şeyler yapmak mecburiyetindedir. Olacak olan şudur:
Fethullah Gülen intihar edecektir.
Tek başına veya yanındakilerle birlikte...
Kaldı ki bu tür ölümler Amerika kamuoyu için bilinmedik bir şey de değildir. Hafızalarımızı ya da bilgilerimizi yoklar isek, ABD’de benzer mistik, mesiyanik ölümler, toplu intiharlar hep yaşanmıştır.
3- Ölümler dünyaya intihar olarak duyurulacaktır.
Ancak, söz konusu ‘intihar’ın, bizzat intihar etmiş olanların bireysel iradeleriyle mi gerçekleştiği, yoksa intiharcılara, intihar etmeleri için dışarıdan telkin ya da yardım(!) edilip edilmediği hiç bir zaman öğrenilemeyecektir. Karadenizli öğrencinin tahtadaki ‘kedi’ kelimesini ‘pisi’ olarak okumasına benzer bir şekilde biz ‘itlaf’ı ‘intihar’ olarak okuyacağız Allahualem. Bu husus belki de, ila nihaye herkesin bildiği bir sır olarak kalacaktır.
4- Ayrıca üzerinde uzun uzun konuşulması gereken bir hususu da kısaca hatırlatmak isterim.
Benim sözünü ettiğim ABD, salt ABD yönetimi değildir. ABD yönetimini de ele geçirmiş ABD’dir;
Şirketlerdir, vakıflardır, derneklerdir, düşünce kuruluşlarıdır vs. Bu yapılara dair katmanlı bir okuma yapıldığında hepsinin temelinde mistik bir din anlayışının olduğu görülecektir. Dedik ya şimdilik sadece değinmiş olalım. “En iyi cemaat…”
1- Hemen konuya girelim; 15 Temmuz gecesi yaşananlardan sonra daha da iyi anlaşılmıştır ki; en iyi cemaat, cami cemaatidir.
2- Bazı zamanlar bazı şeylerin konuşulmasını daha da kolaylaştırır. Normal bir zamanda, FETÖ örgütünden hareketle, bütün cemaatleri kapsayacak şekilde olumsuz bir tespitte bulunmanın, bir değerlendirme yapmanın kolay olmadığını kabul edersiniz herhalde. Ama bugün öyle bir gündür ki, dün söylemediklerimizi/söyleyemediklerimizi eğer şimdi de söylemez isek vebal altında kalırız.
3- Bu yazının amacı; inancımızda ve geleneğimizde önemli bir karşılığa sahip ‘cemaat’ kelimesini hırpalamak değildir. Cemaat şemsiyesi altında kendine yer ve imkan bulan/bulabilecek olan tehlikeye işaret etmektir.
4- FETÖ mensuplarını tanımlarken, hepimizin en çok kullandığı cümle nedir? ‘İradesini ve vicdanını bir kişiye ipotek etmiş zavallılar’ değil mi?
Peki; iradesini ve vicdanını bir kişiye ve/veya bir otoriteye teslim eden insanlar sonuçta böyle bir safhaya evriliyorsa, o zaman ‘cemaat’ dediğimiz tüm yapılara bakalım; üç aşağı beş yukarı hepsinde aynı durum söz konusu değil mi? Bizi çeşitli zamanlarda, değişik vesilelerle, formel hiyerarşideki konumu daha alt seviyede olanların daha üst seviyedekilere talimat verdiklerini, bir kurumun başındaki kişinin kapı arkasında emrinde görünen bir başkasının elini öptüğüne dair anlatılanları dinlemedik mi?
Biz sokakta ‘mübarek kişi’ye benzemek adına tek tip üniformayla dolaşanları görmüyor muyuz? Hatta telefonlarındaki zil sesinin bile aynı olanları…
Kaldı ki; 15 Temmuz’dan sonra bile, kimi cemaat mensuplarının, bazı cemaatleri ve şeyhlerini ‘işte yeni Fethullah Gülen’ diye parmakla gösterdiklerine tanık olmuyor muyuz?
5- Acizane uyarmak isterim. Bugün sadece dini hassasiyetleri nedeniyle insanları toplayan kimi cemaatler… ki onların elemanlarının çoğu 15 Temmuz gecesi sokaktaydılar belki.
Önümüzdeki süreçte şu veya bu nedenle belli bir güç devşirirlerse şayet, emin olun bir müddet sonra onlarda avlanacaktır, devşirilecektir. Bugün o insanlara liderlik yapan mevkiinde olanlar bu el koymaya direnseler dahi, çeşitli katakullilerle o cemaat kontrol altına alınma ihtimaliyle karşı karşıyadır.
Dünyanın efendileri, emperyalistler, İslam düşmanları, haçlılar, aydınlanmacılar, medeniyetçiler, demokrasi şampiyonları… Türkiye’ye operasyon yapmaktan vazgeçmeyeceklerdir. Bu operasyonları nadiren açıktan ve doğrudan yapsalar da, çoğunlukla iş birlikçiler, cemaatler ve kimi vakıflar eliyle yapmayı tercih edeceklerdir pragmatik gerekçeler nedeniyle. Görünen o ki; en azından önümüzdeki zaman diliminde bu amaçla kullanılacak en iyi yapılar cemaat yapılarıdır. Bu süreçte laikçilerin, Kemalistlerin kullanılması hiç akılcı değildir. Çünkü onların artık milletten taban bulma imkanı bulunmamaktadır.
6- İşte bu nedenledir ki;
En iyi cemaat cami cemaatidir.
7- Doğrusu, eğer camiler insanların ‘cemaat olma’ ihtiyaçlarını karşılayamaz ise bizim söylediğimizin de hayatta hiçbir karşılığı olmayacaktır.
Bu nedenle Diyanet’e büyük görevler düşmektedir. İnanıyorum ki, şu anda Diyanet’in başında bulunan Mehmet Görmez Hoca bunları bizden daha vukufiyetle düşünecek kapasitededir.
Mesele, bu düşünceleri topluma aktarabilecek mekanizmaların kurulması, bu görevi ifa edecek görevlilerin tespiti ve yönlendirilmesidir.
8- Evet! Bu vesileyle bir kez daha tekrarlamak gerekir ki; 15 Temmuz milletin kazandığı büyük bir zafer ve imkandır. Mesele bundan sonra bu imkanı kullanıp, zaferi kalıcı hale getirmek ve bu kazanımdan yola çıkarak yeni ve güçlü bir Türkiye’yi inşa etmektir.
Allah yardımcımız olsun.