Dün çevre şartları, hem F.Bahçe'nin hem G.Saray'ın mükemmel bir oyun ortaya koyması için gerekli şekildeydi. Ancak maçta F.Bahçe, kendi sahasında rakibe gol vermemek için yapması gereken kolektif savunmayı yaparken, G.Saray adeta bir alttaki ligin takımı gibi oynuyordu. F.Bahçe sahada fizikman ve mücadele gücü olduğu açıkça gösterdi. Ama G.Saray rakip 18 içine giremediği gibi, 'Bitse de gitsek' felsefesinde bir takım gibi gözüküyordu.
Aslında maçın başında F.Bahçe, oyuna hakimdi ama bir 6. dakika gol fırsatını kaçırdı ve maçın sonucunu belirleyen ilk golü de, 45. dakikada G.Saray'ın kaybettiği bir toptan Şener'in verdiği pas ile ayağı kayarken vuran Van Persie'nin golüyle gerçekleştirdi. G.Saray'ın mücadele etme gücü olmadığı açıkça belliydi. Ve 1-0'dan sonra gol atmasa da F.Bahçe, oyunu kazanacaktı. Maçın ikinci devresinde G.Saray, Sinan'ın yerine Yasin'i aldı. Sonra da Eren'i çıkartarak, Cavanda'yı beke alıp, Sabri'yi ileriye sürdü. Sneijder'ın yerine de Podolski girdi. 76. dakikada Serdar Aziz'in Josef'e yaptığı bariz penaltıyı, Van Persie ikinci gole çevirdi.
F.Bahçe, oyuna hakimdi. G.Saray'dan daha gayretliydi. Fizik gücü yerine gelmişti. Ama şahane bir futbol da oynamıyordu. İkinci golden sonra Advocaat, Van Persie'yi çıkartıp, Volkan Şen'i de oyundan alarak, Aatif ve Emenike'yi oyuna soktu. 90 dakikada ise Alper çıkıp, yerine Salih giriyordu. F.Bahçe'nin bu galibiyete ihtiyacı vardı. Ama G.Saray'ın bu mağlubiyete hiç ihtiyacı yoktu. Her iki takımda da önemli oyuncular eksikti. G.Saray'ın bir an evvel form tutmuş olarak ve sağlıklı bir şekilde Selçuk'u sahaya çıkarmış olması lazım. Birinin de Bruma'ya futbolun bir takım oyunu olduğunu, bireysel olmadığını anlatması lazım.
Mehmet Topal ve Lens'in yokluğu 'kötü etki eder' diye düşünenler olmuştu. Ama Advocaat'ın çok tecrübeli bir hoca olduğu unutuluyor. Dikkat ederseniz, G.Saray'ın ciddi bir gol pozisyonu yok.