Böyle maçlar her zaman tehlikelidir. Çünkü 'Favori' egosu her zaman hata yapmaya elverişlidir. Maçın daha başında yediğimiz komik golün başka açıklaması olamaz. Zira ikinci golde de aynı tabloyu görüyoruz. Bunu 'Lüksemburg bize bir şey yapamaz' özgüveninin getirdiği can sıkıcı bir sonuç olarak yorumlamak doğrudur ama yeterli değildir, teknik kadronun zihinsel dağınıklığının takıma yansıdığını da gördük.
Stefan Kuntz yönetimindeki Milli Takım'ın bu maç öncesi gol yemeden bütün karşılaşmaları kazanması pek de övünülecek bir şey değil. C Ligi'nde mücadele etmek her ne kadar Kuntz'un sorumluluğunda olmasa da övünmek için de doğru bir arena olmadığı kanaatindeyim.
Kuntz'un böyle maçlarda sıra dışı denemeler yapmasını bir yere kadar anlayabilirim ancak bunu skoru aldıktan sonra yapmak lazım. Yoksa...
İlk yarıda iki kez geri düştüğün maçta, iki uyduruk golle soyunma odasına mağlup gitmemek sadece şansla açıklanabilir.
Zira iki golde de organize bir atak ve beceriye dayalı bir bitiricilik yoktu. Çok fazla hücuma yatkın oyuncuyla oynamak, çok fazla pozisyon üretmek anlamına gelmiyor. Bunu dün bir kez daha gördük.
Belli ki gönderilmesininin gündemde olduğu şeklindeki söylentiler hocanın da kimyasını bozmuş.
İkinci yarıya da benzer hatalarla başladı. Kimin ne oynadığı, nerede oynadığı belli olmayan bir takım görüntüsü vardı.
İlk yarıdaki dağınıklık ve kargaşa ikinci yarıda da devam etti. Lüksemburg'un futbol adına doğruları yapan bir ekip görüntüsünde olduğun teslim etmek lazım. Hem savunmada hem de hücumda daha organize bir görüntü sergilediler. Nitekim üçüncü kez öne geçmeyi de başardılar. Burada Uğurcan'ın geçen sezonki formundan çok uzak olduğunu da belirtmekte yarar var.
Özetle dün hem hocanın hem de oyuncuların formsuz olduğunu gördük. Bu kadar yanlışın içinde tek doğruyu yapan ve harika bir şutla beraberliği sağlayan İsmail'i alnından öpüyorum. Zira herkesi büyük bir rezaletten kurtardı.