Dünya son üç yüz yıldır Batı emperyalizmine karşı mukavemet ediyor. Afrika’daki sömürgecilikten, Amerikan yerlilerinin soykırımdan geçirilmesine, insanlığın karnesine düşen en büyük kırık notlardan birisi, Batı emperyalizmi.
19.yy’da altın çağını yaşayan sömürgecilik, 20.yy’da dünyaya bir sorunlar yumağı bıraktı. Katliamlar, soykırımlar, diktatörlükler, toplama kampları, açlık, sefalet ve vahşi cinayetler çağından geçerek girdi insanlık, 21. yy’a.
Batı’nın sahte değerleri inandırıcılığını kaybetti ve bugün insanlık artık post-gerçeklik çağı yaşıyor. Korku ve endişe üzerine inşa edilmiş, kurgulanmış bir dünya düzeni hakim.
Ortadoğu yaklaşık bir yüzyıldır gelinen bu sonun çatışma alanı haline geldi. ‘Büyük güçler’, teröre verdikleri desteği artık bir kamuflaja bile ihtiyaç duymadan aşikâr ediyor.
Bu büyük insanlık zafiyetine karşı en büyük kırmızı kart, tarihte bu topraklarda gösterildi. Çanakkale Zaferi, insan ve iman gücüyle nelerin kazanılabileceğinin en büyük göstergesiydi. Batı’nın silah gücü ve teknolojisi, Çanakkale’de iflas etti.
100 yıl sonra, bugün yine bir milletin yeniden dirilişi söz konusu. Bu diriliş söylemini, hamasi bulanlar, Çanakkale gerçekliğinde meseleyi yeniden tartabilir. Türkiye, son 10 yılda siyasi, ekonomik, askeri, adli, medyatik tüm saldırılara karşı mukavemetle direniyor. 15 Temmuz çok önemli bir dönüm noktasıydı. Millet iradesi somut biçimde tezahür etti. Türkiye, kendine biçilen rolleri değil, kendi rolünü oynamak için gerekli olan milli güce yaslanarak neleri başarabileceğini bu aynada gördü.
Şu günlerde yine milli birlik ve beraberliğin manevi gücünü derinden hissediyoruz. Ordumuz, terör örgütlerinin ve arkasındaki güçlerin kurduğu tuzakları boşa çıkaracak bir harekat içinde. Arkasında devletin dirayeti ve milletin desteği olan bu harekatın başarısı, Türkiye’nin kendi milli siyaset ajandası adına son derece önemli. Şayet mukavemet fikrini yeniden tesis edebilirsek, Batı emperyalizminin Ortadoğu tezi bir kez daha kırmızı kart görecek.
Elbette bu milli hattı, kendi değerleriyle barışık bir kültür yaklaşımı ve sanatsal üretimle tahkim etmek gerekiyor. Bir ülkenin kaderini sadece yönetenlerin ufku değil, yönetilenlerin kültürü ve bilinci de belirler. Askeri, bürokratı, yazarı, sanatçıyı ortak noktada buluşturacak olan şuur bu olsa gerek.
Sezai Karakoç
‘Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyveler sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış’