Artık hiçbir tereddüdüm kalmadı. Kesin olarak emin oldum. Bu ülkede Atatürk’ü en az tanıyan ve bu konuda en cahil olan kesim, kendilerine “Atatürkçü” adını verenler. O’nu hiç anlamayanların başında bence onlar geliyor.
Yaptıkları en büyük faaliyet, Mustafa Kemal’i rakı kadehinin arasına sıkıştırmak! Bütün meselelere de o rakının bulanıklığı içinde bakmak!
Farkında değiller ama aslında Atatürk’ü de küçültüyorlar. Kendi küçük düşünce dünyalarının içine hapsetmeye uğraşıyorlar.
Gerçekte “Atatürk kimdir, neler düşünmüştür, hangi adımları atmıştır?” bilmiyorlar. Geçmişte neler yaşandığının farkında bile değiller. Yoksa bugün olup bitene burun kıvırmaz, tepki göstermezlerdi.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin yeni güvenlik stratejisini açıkladı. Prangalardan ve bize dayatılmaya çalışılan rolden kurtulduğumuz müjdesini verdi:
“Artık kapımızın çalınmasını beklemeyecek, sorunların üzerine biz gideceğiz.”
Bu ülkenin, kendisine yıllarca aşılanmaya çalışılan yanlış güvenlik anlayışını terk ettiğini ilan etti:
“Tehditlerin kaynağına ineceğiz. Nerelerde yuvalanıyorlarsa, oralarda tepelerine bineceğiz.”
Bu doğru bir politika mı?
Kesinlikle doğru. Ayrıca Mustafa Kemal de bu politikayı uygulamıştı. Çeşitli tehlikeleri, Anadolu sınırlarına ulaşmadan kesmeye çalışmıştı.
Peki biliyorlar mı bunu, kendilerine Kemalist adını verenler?
Nerede!...
Onlar; yıllardır “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyerek, bu sözleri de suya sabuna karışmadan pısırıklık sanarak, yollarına devam ediyorlar.
***
Mustafa Kemal’in, Cemal ve Talat paşalara yazdığı mektuplar var. Hepsi ortada, bunlar devlet sırrı değil, isteyenin rahatça ulaşabileceği mektuplar. Tamamı da Anadolu’ya yönelik tehditleri kaynağında kesmeye yönelik.
Mustafa Kemal, 10 Temmuz 1921’de Cemal Paşa’ya bir mektup yazıyor. O mektupta, Cemal Paşa’nın Afganistan’daki faaliyetlerinin Heyet-i Vekile tarafından takdir gördüğü belirtiliyor.
Mektubun ana fikri şu:
Anadolu hareketine karşı gelişebilecek muhtemel dış tehlikeler karşısında gereken tedbirleri yerinde ve zamanında almak!
Bakın, Suriye ve Irak’tan bahsetmiyorum. Çok uzaklara gidip, “Afganistan” diyorum. Çünkü o dönemdeki anlayış, Anadolu’ya yönelik tehdit nereden kaynaklanıyorsa, orada kesmek.
Bir de Cemal Paşa’nın mektuplarına bakalım. 11 Haziran 1920’de, Mustafa Kemal’e gönderdiği mektupta, Afganistan ve Hindistan’da yapacağı faaliyetleri anlatıyor. Atatürk’ten, Afganistan’da oluşturacağı kurmay heyeti için subaylar istiyor. 3 Haziran tarihli mektubunda da Moskova’ya gittiğini, Sovyet yetkilisi Radek’le görüştüğünü belirterek, aynen şu ifadeyi kullanıyor:
“Benim, Hindistan ve Afganistan’da İngilizlere karşı ihtilaller düzenleme düşüncem, Sovyetler tarafından da uygun görülmüştür.”
İşte yapı bu!
O dönemde Mustafa Kemal ve arkadaşları Anadolu’da yaşanan onca sıkıntıya rağmen, çevredeki gelişmelere duyarsız kalmıyor. Müdahale ediyor, yönlendiriyor ve tehditleri kaynağında kesmeye çalışıyor.
Şimdi sıkı durun, Mustafa Kemal, Talat Paşa’ya yazdığı o ünlü mektupta, aynen şu ifadeleri kullanıyor:
“Bugün Afganistan’da özlük hakları bakımından bize bağlı bir Türk birliği bulundurmaya ihtiyaç vardır. O birlik, Afganistan’daki dostumuz Şah yönetimi sıkıntıya girdiğinde müdahale etmelidir. Bizim onaylayacağımız bir yönetimi işbaşına getirmeden de bırakmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, Anadolu topraklarının güvenliği Afganistan’da başlar. İngilizleri orada durdurmamız gerekir.”
Bu ifadelerin üzerinde bir yorum yapmaya gerek var mı? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni güvenlik manifestosu ile bire bir aynı değil mi?
Atatürk, dün Hatay sorunu sırasında hasta yatağından kalkıp, “Bana çizmelerimi giydirmesinler” demişti. Bugün de Musul ve Başika söz konusu olduğunda, Türkiye aynı tavrı sergiliyor.
Farkında mısınız, Türkiye ayağa kalktı! Ey Atatürkçüler, gerçekten Mustafa Kemal’i biliyor ve anlıyorsanız, mutlu olmanız gerekmez mi?