Hadsiz açıklamalarına gereken cevabı verdik. Büyükelçileri Dışişleri Bakanlığı'na çağırdık, bağımsız bir ülkenin yapması gerekeni yerine getirdik. Türkiye'deki uzantılarının verdiği bilgilere bakılırsa, onlar da hadsizliği sürdürdüler. Türkiye'yi tehdit ettiler.
DW Türkçe, servis ettiği haberde büyükelçilerin şu cevabı verdiğini iddia etti:
"Biz görevimizi yapıyoruz, yapmayı da sürdüreceğiz. Türkiye, Osman Kavala'yı serbest bırakmazsa, ağır yaptırımlarla karşılaşması kaçınılmaz."
Ne görevi? Tam tersi, Viyana Sözleşmesi'ne göre haddi aşmak ve hukuku ayaklar altına almaktır bu.
Ama onlar direniyorlar. AİHM kararlarından söz ediyorlar. Türkiye'ye aba altından sopa gösteriyorlar: Yaptırım uygularlarmış!
Oysa AİHM kararları paspas gibi. Kendileri dahil önüne gelen çiğneyip geçiyor. Avrupa'nın da uygulamadığı o kadar çok AİHM kararı var ki! Zaten AİHM, bir hukuk mercii gibi görünse de siyasal bir yapı. Aldığı pek çok kararın hukuki olduğunu söylemek zor.
Sadece o değil ki, BM aynı durumda. Verdiği kararların çoğu kağıt üzerinde. Güvenlik Konseyi'nde ise ülkelerin kaderi daimi 5 üyenin iki dudağı arasında. Adalet, bu ülkelerin çıkarlarına göre şekilleniyor.
Uluslararası pek çok kuruluşun da durumu aynı: Güçlü olan dayatıyor, "Altta kalanın canı çıksın" düzeni uygulanıyor.
ABD'nin öncülüğündeki Avrupalı büyükelçiler işte bu anlayışın temsilciliğini yapıyorlar. "Biz onu bunu bilmeyiz, Osman Kavala'yı isteriz" diye dayatıyorlar.
Niye istiyorlar Osman Kavala'yı?
Adalet savaşçısı mı bunlar? Avrupa vicdanının sesi mi? Tabi ki değil. Bunu iddia edenin önce aynaya bakması gerekir.
Ülkelerinin siyasi temsilcisi bu büyükelçiler. Kendi hak ve menfaatlerini korumak için Türkiye'deler. Adamlarını istiyorlar bizden. Çünkü, Osman Kavala "casusluk" suçundan yargılanıyor. Üstüne bir de Gezi Olaylarının finansörlüğü, 17-25 Aralık Yargı Darbesi ve 15 Temmuz Darbe Girişimi ile ilgili olarak isnat edilen suçlamaları eklemek lazım.
Ayağa kalkıp, hadsizce Türkiye'ye parmak sallamalarının sebebi bu zaten. Kavala'yı fonlayanlar kendileri. Türkiye'deki pek çok karışık işlerin arkalarında onlar var. Kavala dosyasını açıp bakan hepsini görür zaten.
Canı yanan, kanı akan, gözyaşı döken biziz. Milyarlarca dolar ekonomik kayıpla biz karşı karşıya kaldık. Garibe, fakire fukaraya, çoluğumuza çocuğumuza aktaracağız paralar yok oldu. Bizim yakalarına yapışmamız gerekirken, yavuz hırsız gibi onlar bağırıyorlar. "Verin bizim adamımızı" diyorlar. "Kavala'yı yedirmeyiz size" diye bağırıyorlar.
İşin özü bu!
Eskiden kapalı kapılar ardında yürütürlerdi bu tür dayatmaları. Şimdi herkesin gözünün önünde aleni olarak yapıyorlar.
Çünkü her yolu denediler, ama Türkiye'yi istedikleri noktaya getiremediler. Osman Kavala, en çarpıcı örnektir, denedikleri yollara ve kullandıkları araçlara.
Karartmalar, çarpıtmalar, illüzyonlar şimdiki silahları. Rahatça yönlendirdikleri sosyal medyayı da kullanarak Şeytandan melek çıkartmaya çalışıyorlar.
Toplumsal direnci kırmak için her türlü aracı kullanarak, dört bir yandan alabildiğine saldırıyorlar...