İç ve dış siyasete gırtlağımıza kadar gömüldük. Çevremizde, içinde yaşadığımız toplumda olup bitenlere pek bakamıyoruz. Bu arada FETÖ ile de ilgileniyoruz ama bu yapının bizi sürüklediği ya da bizi bu yapıyla karşı karşıya bırakan zihniyet sakatlığından hiç bahsetmiyoruz.
Mesela, Fetullah Gülen’e bakıp, “Pornoculuğu bile kutsayan bir din anlayışı nasıl olabilir?” sorusunun cevabını aramıyoruz!
Bu bizim kronik hastalığımız. Çaresini bulamadığımız için, yıllardır aynı dertler içinde kıvranıp duruyoruz…
Unutuldu, gitti. Bizim bir Tuncay Mataracı’mız vardı. Türk siyasetinde ibret alınması gereken izler bıraktı. Güneş Motel pazarlıkları sonucu, saf değiştirdi. 11 milletvekiliyle birlikte hareket edip, Adalet Partisi’ni iktidardan düşürdü. CHP’nin iktidara taşınması karşılığında da Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nı kaptı.
Hakkında çok iddialar ortaya atıldı…
Biz onları bırakalım, somut gerçeklere bakalım. 1980 sonrası, hakkındaki 25 ayrı rüşvet suçlaması ile hâkim karşısına çıktı. Bu suçlamaların içinde büyük kaçakçılık organizasyonları ile yapılan rüşvet pazarlıklarının yanı sıra, bakanlıkta istihdam edilecek odacılardan bile “komisyon” adı altında para aldığı suçlamaları vardı.
Yargılandı, suçu sabit görüldü ve 40 yıla yakın ceza aldı.
40 yıl ceza aldı ama içeride çok kalmadı. Gelen aflar ve infaz hesaplamaları devreye girdi. Bir süre sonra serbest bırakıldı.
Hiç unutmuyorum, memleketine gidince büyük kalabalıkların sevgi gösterileriyle karşılandı. Mataracı omuzlara alındı; çevresini saranlar, “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganları attılar.
Odacı kadrolarını bile rüşvetle dağıtan bir adamdan gurur duydular!
Bakıyorum da, o günden bu yana pek bir değişiklik olmamış. Geçtiğimiz günlerde uyuşturucu suçundan yargılanan ve eylemi sabit görülüp cezalandırılan bir şarkıcımız, süresini tamamlayıp serbest kaldı. O’nu da medya ordusu kapıda karşıladı. Düzenlediği basın toplantısı, gazetelerde geniş yer aldı.
Bazı otel sahipleri önüne çuvalla para koydular, “gel bizde sahneye çık” dediler. Kabul etmeyince çevreden “bravo” nidaları yükseldi. “Serveti elinin tersi ile itti” yorumları yapıldı.
Yine ibret verici bir tabloyla karşılaştık. Bir uyuşturucu suçlusu topluma rol model olarak sunuldu!
***
O arada bir de Arda Turan olayı yaşadık. Uçakta babası yaşındaki bir gazetecinin gırtlağına yapıştı. En hafif ifadeyle hoş olmayan davranışlar sergiledi. Sonra, O da “kutsal bir davranışta bulunmuşçasına” basın toplantısı düzenledi. “Onurdan, gururdan, insanlıktan” bahsetti…
Önce “hata yaptım” dedi.
Sonra pişmanlık duymadığını söyledi.
Nihayetinde de “hedefinin iyi insan olmak olduğundan” söz etti. Biraz daha ileri gitseydi, “Ben çok iyi bir insan olduğum için o gazeteciye galiz küfürler ettim, sonra da boğmak için gırtlağına sarıldım” diyecekti herhalde!
Gariptir, kendisini destekleyenler ve hak verenler bile çıktı. Bazı kalemler ve yorumcular, hem toplum ahlakına, hem de Türk Ceza Kanunu’na göre suç teşkil eden bir davranışı yüceltmeye çalıştı.
İşte bizim sıkıntımız burada!...
Bir değersizlik ve standartsızlık içinde kıvranıp duruyoruz. O yüzden de bir gün uyuşturucu sabıkalısını yere göğe sığdıramıyor, bir başka gün küfür, hakaret ve saldırganlık gibi fiilleri “onurla” izah edebiliyoruz!
Sınırı ve sonu yok tabii bu davranış şeklinin...
“Onurlu katil”, “haysiyetli hırsız”, “gururlu rüşvetçi”, “kahraman gaspçı”, “iyi niyetli uyuşturucu taciri” diye uzayıp gidebilir!...
***
Şimdi gelelim asıl meseleye…
Böyle bir toplum yapısı içinde FETÖ gibi terör örgütleri de hayat bulur, kahramanlaştırılan bir başka şahsın çevresinde mafya yapılanmaları da ortaya çıkar. Tamamı da yaptıklarını perdelemek için kendisine göre birtakım gerekçeler üretebilir. Bütün toplumsal değerleri elinin tersiyle kenara itip, suç sayılan eylemleri, “onur” gibi kavramlarla izah edebilir.
Bizim “büyük” dediğimiz meselelerle uğraşırken, unuttuğumuz ve ihmal ettiğimiz budur işte!
Aslında o ihmaldir, sık sık canımızı yakan ve başımıza büyük işler açan! Biraz düşünsek anlayacağız ama düşünen kim?