Görmenizi isterdim. Saat ve zaman kavramı yok burada. Öğle vakti güneş yakarken, gecenin yarısı, ya da seher vakti hiç fark etmiyor. Dünyanın dört bir yanından akıyor insanlar Kâbe’ye.
Derileri de giysileri de farklı. Özellikle de bayanlarda rengarenk, ülkelerini temsil eden kıyafetler var. Erkekler ise genellikle ihram içinde. Kaybolmamak, birbirlerinden ayrılmamak için önde taşınan bir pankartın arkasına takılmışlar. Özellikle kadın hacı adayları resmigeçitte gibiler. Başları dik, Kâbe’ye doğru yürümenin gururu içindeler.
Tabii sonra kayboluyor bu gurur. Hepsi kul olmanın bilincinde, apayrı bir aleme gidiyor. Kadın, erkek, Türk, Arap, Malezyalı, Nijeryalı, Afgan, Bosnalı, Kazak, Kırgız, Azeri, Kürt ve diğerleri adeta tek bir parça haline geliyor.
Ve tavaf başlıyor…
Namaz vakitleri hariç, insanlık tarihinin en eski tevhit merkezi olan Kâbe’nin çevresinde pervane misali 24 saat dönüyor insanlar.
* * *
Kadın-erkek, genç-yaşlı birlikte ve iç içe burada. Tavaf beraber yapılıyor. Tabii, bundan rahatsız olanlar da var.
Kadınlarla erkekleri birbirinden ayırmak istiyorlar.
Suudilerin Harem İşleri Başkanı Abdurrahman Suveys de etki altında kalanlardan. Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez’e haber gönderdi:
-Özel bir konuyu istişare etmek istiyorum.
Bir araya gelindiğinde de tavaf konusunu açtı. “Birinci çemberi bayanlara tahsis etsek sizce nasıl olur?” sorusunu yöneltti.
Görmez’in “iki sorun olur” cevabıyla karşılaştı:
1) Hz. Peygamber böyle bir uygulama yapmadı.
2) Ondan sonra gelen hiçbir din alimi böyle bir uygulamanın gerekli olduğunu söylemedi.
Bir de ekleme yaptı:
-Ayrıca, benim Anadolu’dan gelen 80 yaşındaki hacı adayım, eşini götürecek başka bir yere bırakacak, kendisi başka bir halkada tavaf edecek. Sıkıntı çıkacak ve o yüzden tavafa müdahale doğru değil.
Tavafta haremlik-selamlık uygulama isteği şimdilik destek bulamadı.
* * *
Kâbe’de, tavaf sırasında son derece ilginç görüntüler yaşanıyor…
Bazı gruplar, ne pahasına olursa olsun Kâbe’nin bir köşesinde bulunan Hacer-ül Esved taşına ulaşmak, el ya da yüz sürmek ve öpmek istiyorlar.
Orada öyle bir itiş-kakış var ki, anlatılır gibi değil! Yaralananlar, ezilenler oluyor.
Oysa, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in Kâbe’ye dönüp, “Ey Kâbe, ne kadar güzel ve hoşsun” dedikten sonra, dudaklarından dökülen şu sözleri bilseler:
-Ama bir müminin kalbi senden daha güzel ve hoştur.
Böyle bir itiş-kakış yaşanmayacak.
Çünkü, Kâbe, Hz. Adem’den kalan yıkıntılar üzerine Hz. İbrahim’in inşa ettiği bir bina. Kalpler ise, Allah’ın eseri!
* * *
Arife günü Arafat’a çıkacağız. Bütün bölge, beyaz ihramlar içindeki hacı adayları ile dolup taşacak.
Orada mahşer gününün bir provası yaşanacak. Zaman değişecek, fiziğin yerini metafizik alacak. Herkes kendi iç dünyası ile hesaplaşacak. Zihin, kalp ve vücut birlikte harekete geçecek. Kâbe’nin sahibine, Allah’a doğru bir yolculuk başlayacak. Herkes, en yüksek gayeye ulaşmaya çalışacak.
Hz. Adem”le başlayan insanlığın evrensel bir iman şöleni gerçekleşecek.
* * *
Şartlar öyle gerektirdi, imkân olmadı ve Peygamberimiz Hz. Muhammed, hayatında sadece bir defa hac yaptı.
O, Hacc-ı Ekber’di!
Diyanet İşleri Başkanı Görmez’e göre, Kuran-ı Kerim Tevbe Suresi 3. Ayette geçen bu ifade, “iki bayramın birleşmesi” anlamına geliyor. Çünkü, Peygamberimizin haccında, arife günü cumaya rastlamıştı.
Yine arife günü cumaya rastlıyor ve yine bir “Hacc-ı Ekber” yaşanacak. Buradayız ve ne mutlu bize!